2. BÖLÜM | BULANIK

294 25 34
                                    


Tehlike çanları çalıyor, küçük kız.

"Aklımı kaçıracağım." Dedi Bellatrix sesini biraz daha yükselterek. "Nasıl bu kadar sakin olabiliyorsun Cissy? Bir zorunluluk olabilir fakat oğlun bir bulanık ile evleniyor-"

Narcissa yerleştiği yeşil koltuğundan usulca kalktı. Ablasına birçok şey söylemek istiyordu aslında. "Bu Karanlık Lord'un emri Bella." Dedi en naif ses tonuyla. Sesi huzur veriyordu kadının. Bellatrix'in birkaç saat önceki öfkesi kadar olmasa da yine de kadının bu sakinliğine sinirleniyordu. "Böyle bir şeyin olmasını elbette istemezdim fakat şartlar böyle. Yapabileceğim bir şey yok. Hiçbirimizin yok."

Bellatrix yutkundu. Malfoy Ailesinin bu evlilikten sonra tüm saygınlıklarını yitireceklerini adı gibi biliyordu. İki kadın da bunun farkındaydı. İşte Lord Voldemort ta tam olarak bunu istemişti. Lucius Malfoy'un saf kanının onun için her şeyden daha değerli olduğunu biliyordu. Onu öldürmek yerine, bulanık bir gelin ile cezalandırmak ölümden daha kötüydü.

Salona adımını atan genç kız ile iki kardeşin de gözleri Hermione'ye döndü. Kahverengi saçları açıktı. Üzerinde siyah bir elbise ve siyah bir pelerin vardı. Narcissa, saçlarının da sarı olduğunu varsayarsa kızın ona oldukça benzediğini farketti. Bellatrix'in gözleri büyük bir nefretle kızı incelerken, Narcissa'nın gözlerinde bir ifade bile yoktu.

Büyük ve geniş yemek masası ev cinleri tarafından çeşitli yemeklerle donatılıyordu. Hermione, açlıktan ölmesine rağmen bakışlarını o tarafa çevirmemekte kararlıydı. "Birazdan hazır olur." Dedi Narcissa kızın aklını okumuş gibi. Kızın acıktığını fakat gururundan bir şeyler soramadığını anlamıştı. Aptal bir kadın değildi, sanılanın aksine insanın ne düşündüğünü tek bir bakışla anlayabiliyordu. Hermione gözlerini kıstı ve kafasını salladı. "Draco ile Lucius birazdan burada olur. Daha sonra başlarız."

Hermione dün gece giyinme odasından çıktıktan sonra Draco'yu bir daha görmemişti. 'Gece nerede yattı?' Diye düşünürken bunun çok saçma bir düşünce olduğunun farkına vararak kafasını iki yana salladı ve kendine geldi.

Malfoy Malikanesi büyük ve bir o kadar da kasvetliydi. Soğuktu. Ev sadece yeşil, gümüş ve siyah renklerle döşenmişti. Başka renk yoktu. Gerçi Hermione Voldemort'un burayı sığınak olarak kullandığını varsayarsa, pembe renk görmeyi beklemiyordu fakat bu kadar karanlık olacağını düşünmemişti.

Gözleri Bellatrix'i buldu.

Kıvırcık saçlı cadı sanki iğrenç bir böcekmiş gibi Hermione'ye bakmaya devam ederken salonda çıt çıkmıyordu. Hermione Granger, bunlara hazırlıklıydı. Bundan sonra bu evde her türlü zorlukla karşılaşacağını biliyordu, bunu sürekli kendine hatırlatıyordu. Harry ve Ron'u özlemişti. Hogwarts'ı özlemişti. Eski mutlu hayatına geri dönmek istiyordu. Gülmek ona yabancı geliyordu artık. Takındığı ifadesiz maske ona gülmeyi unutturmuştu.

Hermione Granger kalan son güç kırıntılarıyla savaşına hazırlanıyordu.

Ailesini korumak için bunu yapmak zorundaydı öyle değil mi? Harry'in Voldemort'la olan bu savaşında ona destek olmalıydı. Narcissa'nın dün gece söylediklerini uygulamalıydı. Kendisi olmamalıydı, başka birine dönüşmeliydi. Güçlü olmalıydı, ağlamamalıydı. Boyun eğmemeliydi. Çünkü bunları yapmak zorundaydı. Genç kız bu açıdan bakınca, gerçekten ne kadar zor bir yaşam sürdüğünü bir kez daha farketti.

hatred | dramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin