Bir kitap dükkanı, bir sahafçı olduğu belirten tek işaret solgun siyah harflerle beyaza işlenmiş tabelasıydı. Eski demirli kapısını itince müşteri geldiğini belirten 'tık' sesi dükkanda çınlıyordu. İlk geldiğinde ve bu sesi duyduğunda oranın büyük ve ihtişamlı olduğu hissetmişti. Vitrini insan çekmiyordu ama kesinlikle içi insanları bağlıyor olmalıydı. Aslında Sahra'yı oraya çeken o sade kapı ve vitrinsiz duruştu, kâr amacı güdülmediğinin en güzel örneğiydi. Kapının önüne geldim ve ittim müşteri geldiğini belirten o zil sesini yine duydum. Evimde gibi hissediyordum, ait hissediyordum. Ayrıca bu ses o büyülü dükkana yine kabul edildiğimin işaretiydi. Herkes bu kapıyı itebilirdi ama herkes bu dünyaya kabul edilmezdi. Haluk Amca gerçekten bunu iyi başarıyordu.
Zilin sesini duyan Haluk amcanın uzun silueti, kasanın yanındaki giriş kapısını gölgeledi. Yarım ay şeklindeki gözlüklerini indirdi ve koltuğunun altındaki kitaplarla bana doğru geldi. Gülümsedi. Her müşteriye sunulan gülüşlerden değildi bu. Bana dedemi anımsatan yumuşaklıkta dolu dolu bir gülümsemeydi. Gülüşü, bende sanki beni kucaklamış gibi bir his uyandırıyordu.
''Hoş geldin kızım.'' Elindeki kitapları genelde pek orada oturmakla zaman geçirmediği kasanın bulunduğu masaya bıraktı.
''Hoş bulduk Haluk Amca bakıyorum da yine sadece sen varsın.'' Aslında bu söylemek için erkendi. Bu koca dükkânda her an bir yerden bir dev fırlayabilirdi.
Gülümsedim. Haluk Amca da gülümsedi ama kesik bir gülümsemeydi. O bembeyaz saçlı, 60'lı yaşlarında olan eski bir profesördü. Onun hayatı hakkında pek bir şey bilmiyordum. Hatta profesör olduğunu da esnafın ona seslendiği sırada duymuş ona profesör olup olmadığını sormuştum. O da evet profesörüm demişti ama bunu öğrenmem hoşuna gitmemiş gibiydi. Sanki herkese profesör olduğunu söyleye bilirdi de sadece bana söyleyemezdi. Onun rahatsız olduğunu fark edince bende başka soru sormamıştım. O da soru sormamam yüzünden bariz bir şekilde tekrar neşeli havasına dönmüştü. Gerçekten bana hayatını anlatmak istemiyor oluşuna darılmıştım. Ama duygularımı saklamakta çok usta olduğumdan - kimi kandırıyorum, duyguları saklamak ve ben- tatlı sohbetimize devam etmiştim. Dargınlığımı o gün içerisinde unutmuştum. İçim kırık olsa da onun garip büyülü sohbetinden kopmak istemiyordum. Yine karısını ve oğlunu trafik kazasında kaybettikten sonra kitaplara sarıldığını ve onlarla avunduğunu esnaftan duymuştum. Etraftaki esnafa hayatını anlatıyor ama bana anlatmıyordu. Kırıldığımı fark ettiğini biliyordum ona soğuk davranıyordum ama zamanla bunu da aştık peki anlatamamak onun hakkıydı. Ayrıca esnaf onun kitaptaki dünyalara kendini kaptırdığını - kibarca delirdiğini- söylüyorlardı. Yani insanlar istediklerini düşünüp istedikleri şekilde konuşuyorlardı.
Haluk Amca benden beş en fazla on santim uzundu. Bu nedenle en fazla 1.86 boylarındaydı. Hafif ayva göbek onun imajını tamamlıyordu. Tonton dede tiplemesinden çok uzaktı. Onda daha çok patron edası vardı. Benimle kitaplardan konuşurken tüm o patron edası uçar giderdi. Benimle diyorum çünkü benden başka biriyle konuştuğunu görmemiştim. Naneli şeker gibi bir adamdı önce ekşimtırak sonra ferahlatıcı bir etkisi vardı. Muzip bir edayla gülümsedi. Gülümseyişi beni tekrardan şimdiki ana döndürdü.
'' Bugün sana çok hoş kitaplar hazırladım.'' dedi.
Geldiğime şaşırmış gibi gözükmüyordu. Ne zaman şaşırmıştı ki? Aynen ona bu prestijli okulu kazandığımı belirttiğimdeki halindeydi. Umursamaz. Ben zaten biliyordum havalarındaydı. Bu adama şaşmamak elde değil. Sormuş olmak için sordum.
'' Bugün geleceğimi de nerden bildin?''
'' Yeni ve hey benim her yerimden prestij akıyor, diye bağıran okuluna başlamadan bana uğrarsın diye düşündüm. Bakıyorum da doğru tahminde bulunmuşum ne dersin?'' Sorarcasına yüzüme bakıyordu. Başımı salladım. Tahminleri tutuyorsa ne diyebilirdim ki. Yüzünde sıkıntılı bir ifade belirdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE MAVİSİ
FantasiPRESTİJLİ BİR OKULA KABUL EDİLİNCE HER ŞEYİN DAHA GÜZEL OLACAĞINI DÜŞÜNMÜŞTÜ. LAKİN OKUL ASIL EĞİTİMİNİ BAŞKA BİR BOYUTTA VERİYORDU. SEÇİLMEKLE BİTMEMİŞTİ ARTIK BAŞARMASI GEREKİYORDU. EĞER BAŞARAMAZSA RUHLARA ADAK OLARAK AVCILARA KURBAN EDİLECEKTİ...