1. BÖLÜM: GEÇMİŞTEN GELEN

25 6 12
                                    

Değerli okuyucularım, bu bölüm kitabın giriş kısmı olduğundan bazı gerçeklerin perde arkasını aralamak adına 3. kişi ağzıyla yazılmıştır. Kitabın ilerideki bölümlerinde birkaç defa bu anlatım türünü kullanılacağım. Ancak hikayenin büyük çoğunluğu 1. tekil kişi anlatımı ile yazılacaktır.

UYARI: Bu kitapta anlatılanlar tamamen hayal ürünüdür, gerçek kişi ya da kurumlarla bir bağlantısı yoktur.

Yorumlara kitaba başlama tarihinizi ve şöyle olsaydı daha iyi olurdu dediğiniz yerleri yazabilirsiniz. 

Keyifli okumalar :)

28 YIL ÖNCE 

İstanbul'da yağmurlu bir perşembe sabahıydı. Samandıra'nın en ücra sokaklarından birinden tiz bir çığlık duyuluyordu. Kim bilir hangi gecekondudan gelen bu ses bir bebeğe aitti, hayata gözlerini yeni açmış bir bebeğe...

Genç kadın kucağındaki kanlar içinde kalmış bebeğe bakıyor, tiz çığlıklarını duyuyor ancak kımıldayamıyordu. Zaman durmuştu sanki o an. Kucağındaki bu şey hayatının en büyük hatası mıydı yoksa bir mucize miydi bilmiyordu. Tıpkı çığlıklarını nasıl susturacağını bilmediği gibi.

''Kızım gel, çocuğu da seni de temizleyelim.''

Onu evine alıp doğumuna yardımcı olan, hiç tanımadığı yaşlı bir kadındı bu sesin sahibi. Kimdi, neyin nesiydi bilmiyordu. Tek bildiği, onun yardımı olmasaydı hastaneye gidemeden bebeği de kendisi de ölecekti. Öyle çaresiz kalmıştı ki. Suyu gelmeye başladığında rastgele bir evin önünde durup, çığlıklar içinde kapıyı yumruklamaya başlamıştı. Şansına iyi bir insana denk gelmişti. Yaşlı kadın ambulansı aramayı düşünmüş ancak en yakın hastane epey uzakta olduğu için kendi tecrübelerine dayanarak doğuma yardım etmişti.

Dermanı kalmamış, titreyen kollarındaki bebeği yaşlı kadına uzattı:

''Onu siz alın, lütfen. Be-be-ben.... onu temizleyemem.''

Yaşlı kadın gülümseyerek ellerini açtı ve küçük yavruyu dikkatle kucağına aldı:

''Gel bakalım buraya sevimli yavrucak. Maşallah sana, maşallah.'' dedi bebeğe bakarak. Ardından tekrar genç kadına döndü. ''Kızım, sen burada bekle. Sakın ayağa kalkma. Ben önce bebeği temizleyeyim, sonra gelip sana yardım edeyim olur mu? Sende biraz dinlen.''

Genç kadın minnet içinde kafasını salladı ve bebeğinin odadan çıkışını izledi. Doğum yapmanın zorluğu ve kan kaybı yüzünden iyice yorgun düşmüştü. Kış soğuğunu bastıran sobanın sıcaklığı onu uykuya doğru itiyor, sobada yanan odunun uğultusu kulağına ninni gibi geliyordu. Yavaş yavaş ağırlaşan göz kapaklarını kapattı ve kendini uykunun kollarına teslim etti.

Bu sırada yaşlı kadın bebeği güzelce yıkamış, evde bulduğu eski püskü örtülerle sarmıştı. Dışarıda kış ayazı vardı ve evde de yalnızca soba yanan oda ısınıyordu. Bu nedenle bebeğin sıcak tutulması gerektiğini düşünmüştü.

Kucağında minik yavruyla içeriye girdiğinde geç kadını uyurken bulmuştu. Eh, kolay değildi tabii. Kendi de çocuk doğurmuştu zamanında, nasıl olduğunu iyi bilirdi. Gülümsedi. Bebeği, sobaya yakın bir yerde minderlerle yaptığı korunaklı döşeğin üzerine bıraktı. Zavallı bebek ağlamaktan bitap düşmüş bir halde uyumuştu. Simsiyah gür saçları ve küçücük yüzüyle o kadar güzeldi ki... Umarım diye düşündü yaşlı kadın ve fısıldadı: ''Umarım talihin de senin kadar güzel olur yavrucak.''

Birkaç saat sonra genç kadın uyanmış, temizlenmiş ve kendi eşyaları kuruyana kadar evde var olan eski kıyafetleri giymişti. Tuvaletin kapısını ardından kapatıp sobalı odaya geçti. Evin 3 odası vardı. Birinin yatak odası olduğunu tahmin ediyordu, biri mutfak diğeri de oturma odasıydı. Tuvalet banyo aynı yerde ve daracıktı. Şehrin bu tarafında yer alan evler hep aynı türden gecekondulardı. Genç kadın okumak için geldiği İstanbul'da kazandığı para ile zar zor geçinebildiğinden, fakülteden bir arkadaşı ile üst sokaktaki gecekondulardan birinde yaşıyordu. Sabah hava almak için evden çıkmış, ancak geri dönerken suyu geldiğinden daha fazla yürüyememişti.

GÜNEŞ DOĞMADAN ÖNCEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin