Yeniden merhaba :) İkinci bölümü de nihayet yazabildim.
İlk birkaç bölüm olayların başlangıcı olduğundan biraz daha sakin geçecek bu nedenle sıkılmadan sonuna kadar okumanızı rica ediyorum, keyifli okumalar :))
GÜNÜMÜZ
Sonbaharın en sevdiğim yanı, hüzün çökmüş sokaklarında gezdiğim anlardı sanırım. Koyulaşmış gökyüzünün ve saçlarımı savuran serin meltemin huzuru dolduruyordu içimi. Çoğu insanın ruhunu kararttığını düşündüğü bu hava, beni mutlu ediyordu. Öyle ki okula giderken attığım adımlar bile anın güzelliğini bozamıyordu.
Kendi iç dünyama dalmış bir şekilde yürürken siyah paltomun cebindeki telefonumun titrediğini hissettim. Elimle cebimi yoklayıp telefonumu çıkarttım ve ekrandaki isme gülümseyip aramayı yanıtladım.
''Günaydın, Şirine'' dedim canlı bir sesle.
En yakın arkadaşım Devin, esnemeyle karışık bir yanıt verdi:
''Günaydın, Şirin Baba. Sabah sabah pek iyi geliyor sesin, maşallah.''
''Bugün hava tam benlik, sanırım o yüzden.'' dedim. Beni göremeyeceğini bildiğim halde omuz silkmeyi de ihmal etmemiştim.
''Evet tatlı kız, maalesef hava durumu bugün seni mutlu etmek istemiş. Buram buram kasvet kokusu alıyorum.'' dedi ve ikinci defa esneyerek konuşmaya devam etti. ''Nerede kaldın? Seni bekliyorum kafeteryada.''
''Okulun caddesindeyim Şirine. Beş dakikaya gelmiş olurum'' dedim ve önüme çıkan bir direğe toslamaktan son anda kurtularak kaldırımın en uç köşesinden yürümeye devam ettim.
''Tamam o zaman gelince ikinci kata çıkarsın canım, görüşürüz.'' dedi ve görüşmeyi sonlandırıp telefonu tekrar cebime attım.
Okuduğum üniversite, evime yakın olduğundan genellikle yürüyerek gidip geliyordum ve sabahın erken saatlerindeki derslerime de uykum açılmış bir şekilde giriyordum.
Kampüsün bahçe kapısına yaklaştığımda yolun karşı tarafında kitap kafe işleten Beyaz Amca'yı görebilmek umuduyla o tarafa baktım. Ancak büyük bir kamyon dükkanın önünü kapatmıştı ve kalabalık bir grup elinde kolilerle yan taraftaki binaya giriyordu. O binanın ilk iki katı birkaç senedir boştu ama şuan birileri taşınıyor gibi duruyordu.
Daha fazla oyalanmamak adına başımı çevireceğim sırada uzun boylu takım elbiseli bir adam ilişti gözüme. Koli taşıyanlardan birini durdurup el kol hareketleriyle bir şeyler gösterdikten sonra kafasını salladı ve kaldırımda durup etrafı izlemeye başladı. Neden orada dikilip adama baktığımı anlamayarak okul kartımı çıkarttım ve içeriye girdim.
Okulun doğu kanadında hukuk, mühendislik ve sağlık bilimleri fakültelerini içeren dört katlı ana eğitim binası vardı. Batı tarafında ise büyük bir üniversite hastanesi ve arka tarafında da kafeterya yer alıyordu.
Hızlı adımlarla kafeteryaya girerken arkamdan bir ses duydum.
''Hey, Ilgın.''
Sesin sahibine döndüğümde Devin'in sevgilisi Çağın'ı gördüm. Yanında daha önce okulda hiç denk gelmediğim, tarzıyla adeta ben asi çocuğum diye bağıran bir arkadaşı vardı. Soğuk havaya rağmen üzerine yapışan siyah bir tişört, siyah kot pantolon giymişti ve kolları dövme doluydu. Kumral saçları yüzünün önüne düşüyor, sol kaşındaki metal piercing ise adeta parlıyordu.
''Hey, günaydın.'' dedim gülümseyerek ve çocuğu incelemeyi bırakıp bakışlarımı Çağın'a odakladım.
''Günaydın. Dur tahmin edeyim'' dedi ve kaşlarını çatıp düşünüyormuş taklidi yaptıktan sonra aniden aklına bir fikir gelmiş gibi gülümsedi. ''Devin'in yanına gidiyorsun değil mi?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ DOĞMADAN ÖNCE
ChickLitTitreyen elimi uzattım, tutmak istercesine. Oysa ki biliyordum, düşmek isteyeni tutamazdım. "Yapma, lütfen." diye fısıldadım. Yüreğine ulaşmayan sesim, acı içinde yalvarıyor bir karşılık bulabilmek için çırpınıyordu. "Buraya kadar gelmişken olmaz."...