DALGA

121 29 19
                                    

Ben fahişe değilim.

Ben fahişe değilim.

Ben fahişe değilim.

Nee! Bir dakika çığlık mıydı o? Ve de benden mi çıkmıştı?

Tanrım ne zaman böyle rüyalar görmekten vazgeçecektim. Acaba gerçekten haberim olmadan fahişelik mi yapıyordum. O yüzden mi böyle rüyalar görüyordum. Yoksa bir önceki hayatımda mı fahişeydim?

Ama bu sayıklama olayı çok sinirlerimi bozmaya başladı.
Her sabah bir insan kendi sesine uyanır mı?

Kendi kendimi bir sus da uyuyalım yahu diyerek azarladıktan sonra uyumaya devam etmemle alarmın çalışı bir oldu. Yeter ama. Yeter.

"Allah'ım herkesin istediği kadar uyuyabildiği bir dünya inşa etmen için ne kadar dua gerekiyor lütfen söyle" diye tek taraflı ve kısa bir konuşma yaparken perdelerin arasından giren güneş ışığı. Muhteşem yeşil gözlerimi kör etti.

"Işık olmaz. Hayır, lütfen."

Bugün aymamalıydı. Özellikle de bugün. Kalkamazdım. Saati 35. kez ertelerken artık uyanmam gerektiği acı gerçeğinin farkına vardım.

İçimden Allah'a eğer bizi yarattıysa yeterli şekilde uykumuzu aldığımızdan emin olmanın onun görevlerinden biri olması gerektiğini mantıklı sebeplerle açıklamaya çalıştım umutsuzca.

Ve ruhumu yatakta bırakıp üstünü örttükten sonra aciz ve yorgun bedenimi sürükleyerek banyoya soktum.

Gözlerim aynadaki yansımamı reddediyordu.
Bu kadar çirkin olamazdım ama değil mi? Yeşil gözlerimin içinde resmen kırmızı damarlar görünüyordu. Saç tellerimin arasında en fazla ben elektriklenirim yarışı vardı ve bir gün önce sürdüğüm waterproof rimelim akmıştı. O an fark ettim ki aynadaki yansımamın ucuz barlarda, duyulmamış ve muhtemelen hiç duyulmayacak olan rock gruplarından birinde çalan, şeytanla birtakım anlaşmalar yaptığı her halinden belli olan alkolik gitaristlerinden tek farkı yoktu.

Zaten olmak istemediğim her şeyi olmak konusunda üstüme tanımam. Mesela annesinin kocası ve onun züppe çocuğuyla birlikte yaşamak kim ister? Evet. Ben de istemedim. O yüzden şu an yaşıyorum.

Kafamdan bu düşünceleri kovup görünüşüme odaklanmaya çalıştım.
Saçlarım isyan bayraklarını kaldırmış bana meydan okuyorlardı.

Gözlerimin altındaki mor halkalar ve çöküklükler "Hadi tutma kendini ağla artık" diyerek dile geldiklerinde son çare banyoya girip suyu açtım.

Buz gibi su tüm vücudumu sarınca refleks olarak bir küfür savurdum. Ne zaman ayarlayabilecektim şu sıcaklığı? Her neyse. Yarı sıcak yarı soğuk duşumdan sonra donmayan tek bölgem olan ellerimle havlumu alıp hızlı hızlı kurulanıp hazırlanmaya başladım.

Saçlarımın sözümü dinleyip istediğim gibi şekillendiğini görünce keyfim yerine gelir gibi oldu. Dolabımdaki elbise yığınından rastgele seçtiğim kıyafetlerimi üstüme geçirip hafif bir makyajdan sonra çantamı alıp kahvaltıya indim..

"Sevgili ailem kahvaltıya bensiz başlamış bakıyorum" diyerek yerime oturdum.

Annemin iğneleyici bakışlarına ve kocasının zoraki gülümsemesine aldırmadan "Bu şıklığınızı okulun ilk gününe mi borçluyuz sevgili annemin kocasının oğlu üvey kardeşim? " dedim Çetin'e dönerek.

"Hayır babamın karısının kızı canım kardeşim. Zorlu ailesinin tek varisi olarak her zaman şık ve bakımlı olmak zorundayım. Tabi sen üzerine alınmak zorunda değilsin diyeceğim ama görünüşe bakılırsa zaten alınmamışsın." dedi Çetin alayla beni süzerek.

22:37Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin