5. 说话

33 7 2
                                    

Titanik bittikten ve oyuncuların isimleri teker teker geçmeye başladıktan sonra yanı başımda salya sümük ağlayan Chanyeol'e baktım.

"Niye ağlıyorsun?" dedim bıkkınca.

Yaşlı gözlerini bana döndürüp burnunu çekti. "Neden ağlamayayım? Baksana Jack öldü!" dedi, yüksek desibelli sesi kulaklarımı acıtmıştı.

"Bence olması gereken de buydu," dedim. Ciddi misin der gibi bir bakış attı.

"Asıl mutlu sonla bitseydi ve kavuşsalardı o zaman saçma olurdu." dedim ve dudaklarımı birbirine bastırdım. Aklıma annem gelmişti yine.

"Neden?" dedi, sesi bir anlığına korkuttu beni.

"Ne neden?" diyerek sorusuna soruyla cevap verdim. O ise oflayarak oturuşunu düzeltti.

"Neden saçma olsun ki," dediğinde devam etmesini bekledim.

"Sonuçta aşıkların kavuşması güzel bir şey değil mi?" Suratımdaki sabit ifadeyi korumak için özen göstererek yüzünü inceledim.

"Ne yazık ki gerçek hayatta her seven kavuşmuyor sevdiğine." dedim. Tıpkı annem ve babam gibi.

"Mesela?" diyerek beni zorlamaya başladığında omuz silktim.

"Boşver." diyerek onu geçiştirip ayağa kalkmaya çalışsam da beni kolumdan tutup geri oturttu. Karnımın acıdığını hissetsem de ona belli etmemeye çalıştım.

"Sen böyle kara kutu gibi dolaşırsan etrafta, insanlar senin hakkında çok daha fazla yalan söylerler biliyorsun değil mi?" dedi tek nefeste. Yüzüne öylece baktım. Ne diyebilirdim ki ona? Ben insanlara içimdekileri anlatmayı sevmezdim.

İnsan dedikodu yapmaya çok eğilimli bir varlıktı, özellikle bu civarda. Bu yüzden kimsenin beni yanlış anlamasına izin vermemek adına duygularımı ve düşüncelerimi hep saklardım.

"Daldın?" diyerek elini gözümün önünde sallayınca kafamı iki yana salladım.

"Benim anlatacak bir şeyim yok." dedim sessizce.

"İlla ki vardır Yikao. Ben seni dinlerim." diyerek bana gülümsediğinde içim sımsıcak olmuştu. Gülüşü çok sıcaktı, adeta ciğerimin en derinlerini yakıyordu.

Bir süre düşündüm, ona her şeyi anlatmayı. İçimdeki bu sıkıntıyı söküp atmayı istedim. Beni yargılayıp yargılamayacağını düşündüm. Dünkü olay aklıma geldiğinde bunu yapmayacağı kanısına vardım.

İçimden bir ses onun bana yardımcı olabileceğini söylüyordu. Her manada. Belki üzerindeki yükten dolayı çökmüş omuzlarım onun sayesinde yeniden dimdik durabilirdi. Neden olmasın dedim kendime. En fazla ne kaybedebilirdim ki? Hadi Yikao, bu sefer birine güven.

Dudaklarımı ıslatıp ağzımı araladım. Nasıl başlayacağımı bilmesem de deneyecektim. "Ben, ben... ah, nasıl başlayacağımı bilmiyorum." diyip omuzlarımı indirdim.

"Sakin ol ve en başından başla." dedi, sesi güven vericiydi. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapatıp açtım.

"Annem ben beş yaşlarındayken lenf kanserinden öldü. Ölmeden önce beni babama bırakmıştı, o zamandan beri onlarla yaşıyorum." diye başladım. Kastettiğim üvey annem ve üvey kardeşlerimdi.

"Küçükken hayat çok daha güzel, acıları hissetmekle uğraşmıyorsun. Yaşadığın hayal kırıklıkları genelde hep kısa süreli oluyor. Üzüldüğünde gönlünü almak için uğraşan var en azından." dedim ve sessiz kaldım. Kelimeleri kafamda toparlamak zordu.

others' requests | park chanyeol ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin