XXXIII

2.3K 150 27
                                    

"Defne!"

Hava çok sıcak olmasına rağmen esen rüzgar, gözleri ağlamaktan kıpkırmızı duran kızın sarı saçlarını büyüleyici bir şekilde uçuruyordu. Üzerine her zamanki yazlık elbiseleri yerine kot şort ve öylesine bir tişört giymişti. Yüzünün iki yanında, boynunda, ince parmaklarında ve avuç kadar bileklerinde parlayan takılar, ışıltısını bugün güneşte parlayan gözyaşlarına bırakmışlardı.

Mahvolmuş görünüyordu.

Ve küçük bir çocuk gibi ellerini birleştirerek kayaların üstünde durmuş, ona yaklaşan esmer kıza odaklanmıştı.

Saçları öylesine toplanmıştı, tokasının birazdan çıkacağı ve upuzun düz saçlarını rüzgara salacağı çok belliydi. Kulağındaki,  parmaklarındaki demirler yerindeydi. Siyah kot şort ve kahverengi crop giymişti. Sarışın kız kendi halini düşününce ona bir kez daha sinirlendi.

İki soğuk avuç ağlamaktan ısınmış yanaklarını sardığında girdiği transtan henüz çıkabilmişti. Birkaç santim ötesinde onun gözlerini görmeyi beklemiyor olacak ki kendini geri çekmesi iki saniyesini almadı. Günlerdir gözlerini rahat bırakmayan hayal kırıklığının, karşısındaki gözlerde de belirmesini izledi.

"Defne," dedi yeniden. Sayıklıyor gibiydi, çok endişelenmişti. "Ne oldu sana? Telefonda söylemedin, şimdi söyle en azından hadi."

Defne onun bu tavırlarını sevse de peşinde getirdiği gerçekleri sevmiyordu. Neden, neden bir sevgilisi varken kendisine de sevgilisiymiş gibi davranıyordu? Yoksa Defne mi abartıyordu? Abartıyor olamazdı, açıkça Naz da onunla ilgileniyordu ya da Defne gittikçe akıl sağlığını bozmaya başlamıştı.

"Defne-"

"Ne?! 'Defne, defne' deyip durmasana. Ne var Naz, söyle ne var?"

Onun ani çıkışına afallayan kızdan bir cevap alamayacağını anladığında derin bir nefes aldı, gözyaşlarını sanki akıyorlarmış gibi izlerinden silip konuşmaya devam etti.

"Sürekli, üç gündür ne olduğunu soruyorsun. İyi miyim, nasılım, en son kötüydüm, ne oldu, neden böyleyim, niye dengesiz davranıyorum, bir şey mi yaptın... Hayır, Naz. Sorma artık, düşün ya biraz. Belli ki ben açıklayamıyorum sana derdimi. Belli ki söyleyemeyeceğim bir şey. Belli ki nasıl yapacağımı bilmiyorum."

En fazla beş dakika önceki melankolik halinden bir anda sıyrılmıştı. Şimdi öfkeliydi, üzülmüyor ya da kıskanmıyordu. Açık açık Naz'a sinirini kusuyordu.

"Her boku düşünen beynin bunu mu düşünmüyor, her detayı gören gözlerini bunu mu görmüyor? Yeter ya, yardımcı ol bana! Ağlamaktan canım çıktı dört gündür."

Olduğu yerde durup en ufak tepki vermeden onu izleyen esmer kız o kadar şaşkındı ki ağzını açıp tek bir kelime dahi söyleyemiyordu. Buraya gelirken Defne'nin sesi çok kötüydü, sarılıp ağladıkları bir teselli olacağını düşünüyordu ama karşılaştığı şey bambaşkaydı. Ona sinirle bağırıp çağıran, ağlamasından bile şikayet eden şımarık kız asla beklediği o kız değildi.

Ne olduysa bu Defne'yi dengesizleştirmişti ve aslında... Naz'ın da onun bu halinden şikayet ettiği söylenemezdi. Karşısındaki kız gözleri yaşlarla parlarken öfkeyle mızmızlanıyordu, bu biraz deli etsene de genel olarak Naz da yüzünü avuçlayıp öpme isteği uyandırıyordu.

Bu düşünce yüzünden dudaklarında beliren sırıtışı, kendine kızarak yoketti.

"Seni anlayabilmem için bana bir şeyler vermelisin. Sen sadece ağlıyorsun."

Aykuşağı | texting TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin