Kırmızı Elbiseli Kız 4
Öncelikle lütfen biraz sessizlik. Ses, deneme bir-iki-üç.
Biraz daha sessizlik.
Tamamız.
Sıkılanların sohbetlerini salon dışında yapmaları önemle rica olunur.
🌃
Eskiden yanından her geçtiğimde dua ettiğim bir mezarlık vardı, bir süre sonra orada yatanlar beni beklemeye başlamış, arkadaş olmuşuz gibi hissetmiştim. Sanırım artık birbirimize o kadar alıştık ki dost olduk.
🌃
"Kafamın içindeki hayaletler..." diye kısık bir sesle konuştu nihayet. "Onlar hiç ölmeyecekler."
Düz, kabullenmiş bir ses tonuyla bıraktığı cümle nefesinin karanlık geceye uçmasına sebep olmuş, dudaklarından dökülen sisler boşluğa karışmıştı. Aralık ayının soğuğuna karşılık tir tir titreyen dişleri birbirine çarpıyor, omuzları ne yapacağını bilmeyen bir kız çocuğunun bedeni gibi kasılıyordu. Etrafta gezdirdiği baygın gözleri, metrelerce ötesindeki yeşil karartıları seçerken gözlerini kıstı ve başını usulca sağa eğdi. Siyah montunun ceplerine geçirdiği elleri yumruk şeklini almıştı.
Yavaşladı, ıssız sokağı turlayan topuk tıkırtısı kısa bir ara verdi ve nihayet yavaşça durdu. Başını hafifçe eğerek önü açık montunun içinden görünen manzara baktıktan sonra elini elbisesinin eteklerine attı. Dizlerinin hemen üstüne katlanmış, şarap kırmızısı rengindeki elbise parmakları sayesinde hafifçe silkelendi ve bacaklarının üstündeki normal görünümüne geri döndü. Elbisenin düzgün göründüğünden emin olduktan sonra omuzlarını geriye attı ve saçlarını arkaya doğru savurdu.
Çok geçmeden ritimlerini hızlandıran topuk sesleri, bir şarkının en temel müziği gibi ona eşlik ederken elleri ceplerine bir kez daha sinmişti. Kafasında koşuşturan tilkileri yakalamak ister gibi hızlı hızlı atıyordu adımlarını fakat işin sonunda hiçbir zaman kollarında bir tilkiyle dönemiyordu gittiği yolu. Sorun değildi, sevdiği tek koşuşturma buydu. Tilkilerinin saklandığı kovukları kim açmıştı, hatırlayamıyordu fakat içinden bir ses avuç içlerinde, teninin altında küçük kıymıklar olduğunu söylüyordu.
"Bir yandan iyi aslında..." diyerek dişlerini birbirine kenetledi ve şehrin uzun binalarına bakmayı sürdürdü. Sokak lambaları dışında hiçbir ışık yoktu, tüm dünyanın elektriği kesilmiş gibiydi. Ses namına tek bir melodi duyamazken bunu hiç garipsemedi ve öylece yürümeye devam etti. Esen rüzgâr maşayla hafif bir dalga verilmiş saçlarını uçuşturuyor, teninin açıkta kalan tüm kısımlarına buz kestiriyordu. "Böylece kimse beni terk edemiyor."
Çok geçmeden bu samimiyetsiz itirafa karşılık yüzünü buruşturdu. "Evet, bunu on üç yaşındaki bir velete söylesem büyük ihtimalle çok hoşuna giderdi... Bil bakalım sorun ne?"
Yapmacık bir gülümsemeyle kollarını iki yana doğru kaldırdı. "Artık burada on üç yaşında olan kimse yok!"
Yüksek sesi, yankı yapmadan geniş meydana dağıldığında birkaç saniye daha yüzündeki öfkeyi korudu ve ardından, umutsuzca omuzlarını düşürdü. Sesli, bıkkın bir nefes bırakıp kaşe montunun iri düğmelerini açtıktan sonra gerdanındaki, elbisesinin bir parçası olan kırmızı ipleri hafifçe çekiştirdi ve parmağını hafifçe doladı. Bu elbiseye böyle bir şekil vermek bir yana durdun, eteğini çekiştirmek bile cesaret işiydi fakat aldığı riski yok saymaya çalışıyordu. Gerçi bu denli büyük bir şehirde yok saymak yalnızca çöpleri bir taşın altına sıkıştırmaktı ve günün sonunda çöpleri toparlayacak kişi yine kendisiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Elbiseli Kız'ın Hikâyeleri
Historia CortaTek bölümlük ya da iki bölümlük kurgularımın toplandığı yer. 2019 Aralık. *kırmızı elbiseli kız *zizu *seda *Mavi