Sonbaharın bitimini haber veren yerdeki dökülmüş turuncu yapraklar etrafa ağır bir veda kokusu yayıyordu, çoğu kişinin algılayamayacağı kadar ağır bir kokuydu bu. O ağır kokuyu algılayamayanlardan biri de, Zizu'ydu.
Ölümler, ardında yeni doğmuş yaşamları getirirdi. Sonlar, veda ederken gelen başlangıçlara baş selamı verirdi. Bir bebeğin Dünya'ya açtığı masum gözleri, doğduğu saniyede toprağa gömülmüş yorgun bir ruhu gizlerdi.
O sabah, kırmızı elbisesiyle kahkaha atarak evden çıkan küçük kız babasının elini bırakıp koşmak istese de babası onun elini bırakmıyordu. Gülerek kızını kucağına alıp yanağına bir öpücük kondurdu ve arabasına doğru yürümeye devam etti. O ilerlerken, yakınlardaki göçmen kuşlar ürküp kanat çırpmaya başlamışlardı bile. Adam gökyüzüne, henüz boş olan gökyüzüne baktı ve çok geçmeden kuşların özgürce gökyüzünü dolduracaklarını düşündü.
Eğer Zizu bunu duysaydı, acıyla gülümserdi. Adam yanılıyordu. Kuşların uçacakları konusunda değil, özgürce uçacakları konusunda. Sahi, bunu herkes yapmaz mıydı? Görebildiklerini kapar, göremediklerini bencilce yok sayardı.
Küçük kız ve adam arabaya binip yol aldıklarında, yavaş yavaş yapraklarını döken ağaçtaki kuşların sesleri artmıştı. Zizu ise, sessizce ağlıyordu. O kırgın ve hassas bir yavru kuştu ve bu küçük hâliyle bile kendi kararlarını verebilecek kadar zekiydi. Tabii sürüdeki başka kuşlara göre o yalnızca aptal bir kuştu.
Herkes sıcak yerlere göç etmek isterken, Zizu bunu yapmak istemiyordu. Geçen sonbahar geldiğinde yeni yerler göreceğini sanıp heyecanlanmıştı ama yaşadığı büyük hayal kırıklığı tüm heyecanını kırıp geçmişti. Sürüsündeki diğer kuşların yaptığı tek şey dümdüz uçup sıcak bir yere konmak ve orada beslenip yuva yaptıktan sonra zamanı geldiğinde geri dönmekti. Tüm bunlar, Zizu'ya uygun değildi. O, bulutlara karışıp özgürce uçmak için var edilmişti, bir sürünün arkasından uçmak için değil. Gelin görün ki, kimse bunu göremiyordu. Belki de kimse görmek istemiyordu.
Kuşların sesi azaldı, artık gitme zamanıydı. Zizu'nun küçük kuş kalbi bir kafesin içindeymişçesine çırpınıyordu. Ne garipti, herkes gökte ahenkle uçan kuşların özgür olduğunu hissederken onlar yalnızca birbirlerini takip eden bir sürüydü. Rüzgâr, gözyaşına dokunup içindeki acıyı kendine çekti ve başkalarına o duyguyu değdirmek üzere onu uzaklara sürükledi. Zizu'nun boğazındaki düğüm, onlarla gitmek istemediğini haykırdığında Zizu bir umut etrafına baktı ama biliyordu, burada tek başına kalmaya ne bedeni ne de cesareti yeterdi.
Bir kuş havalandı ağaçtan, ardından diğeri uçtu peşinden... Kuşlar teker teker cıvıldadı ve uçmaya başladı. Onların gerisinde, hâlâ ağacın o dalında bekleyen Zizu arkalarından baktı ve umutsuz kanatlarını yavaş yavaş çırpmaya başladı.
Sanki küçük ayaklarında prangalar varmış da, onların peşinden uçunca kanatlarına da pranga takacakmış gibi hissediyordu ve küçük bir kuş için bu altında kolayca ezilip can verebileceği bir duyguydu.
Çareyi tek bir şeyde gördü: bu duygu onu öldürmeden, bu duyguyu öldürmekte.
Her bir kanat çırpışında, kalbindeki bir tutsaklık düğümünü çözdü. Ah, kuşların özgür olduğunu sanırlardı değil mi? Zizu, farklıydı. Özgürlük sevdası, bu sürünün içinde var olmaya devam ettikçe onun kalbindeki bir tutsaklık düğümüydü. Uçtu Zizu, uçtu, uçtu, uçtu ama aşağıdaki insanlara hissettirdiğinin aksine mutlu bir uçuş olmadı bu çünkü hislerinden doğmuş düğümleri çözüp atmak, zaten tam olarak sevemediği kalbinden birkaç parça atmak gibiydi. Tutsaklık düğümleri gittikçe, özgürlük sevdası da onun gibi uzaklara uçtu yavaş yavaş...
Zizu, gökyüzünde yol aldıkça kalbinden uzaklara yol alıyormuş gibi hissediyordu. Kalbini terk ettiği gerçeğini yüzüne vuran rüzgâr, ona aynı zamanda asıl benliğini terk ettiğini de fısıldıyordu. Bir gözyaşı düştü gözlerinden vedasının şerefine, durmadı. Sürünün peşinden uçmaya devam etti. Artık rüzgâr da onun arkasına geçmiş, onu diğer kuşlara doğru, prangalarına doğru itiyordu. Artık sorun olmadığını düşündü Zizu. "Artık onlar gibi olacağım. Havalar soğuyunca göç edecek, ısınınca döneceğim. Uzakları, keşfedilmeyi bekleyen yerleri zihnimden sileceğim. Ben artık, sıradan bir göçmen kuştan ibaret olacağım." diye kabullendi bazı gerçekleri.
Rüzgâr, onun için esti ve uçması için onu cesaretlendirdi. Zizu farkında değildi belki ama rüzgârın niyeti onu sürüsünün peşinden uçurmak değildi. Rüzgârın niyeti, ona bulutların fısıltısını dinletmekti.
Rüzgâr, amacına ulaşmıştı.
Zizu hislerinden ve kendinden uzaklaşarak uçmaya devam ederken, bir fısıltı duydu gökyüzünün güzelliklerinden:
"Uç, Zizu. Bazen uçmak gerekir."
Yanlış duyduğunu sandı, ya da bu sesin geride bırakmayı denediği özgürlük sevdasından geldiğini sandı ama bulutlar onun için bir kez daha fısıldadı:
"Unutma, Zizu, gökyüzündeki rotanı yalnızca sen çizebilirsin."
Zizu, daha hızlı kanat çırptı bu sözlerden kaçmak için. Cesareti uzaklarda kalmıştı.
"Özgürsün, Zizu, uç ve özgür ol."
Zizu kanatlarını yavaşlattı ve hızlıca uçan sürüsüne baktı, tam olarak geride kalmış sayılmazdı.
"Seni bekliyorlar, Zizu. Keşfedilmeyi bekleyen tüm o yerler, uzak ülkelerin yıldızları ve özgürlük. Her biri, onlara bizden uçuracağın selamı bekliyor."
Sürüsü gitgide uzaklaşırken Zizu ufak bir umut kırıntısıyla arkasına döndü. Gözleri, geride bıraktığı kendini ve hislerini ararken rüzgâr cesaretini ona getirdi. Gülümsedi Zizu. Bulutlar, umut parıltılarıyla ona güven vermişlerdi. Artık küçük toz zerrecikleri gibi gözüken sürüsüne baktı son bir kez ve özgürlüğüne ilk adımı bulutların içinden geçerek attı. Biraz öncekinin aksine çaresizlik inadıyla değil, umudun doğurduğu inatla hızlıca çarpıyordu artık kanatlarını. Biliyordu Zizu, iletilmesi gereken selamlar olduğunu, ışıltılarını izlemesi gereken yıldızların onu beklediğini, keşfedilmeyi bekleyen her yere konması gerektiğini ve kalbinin özgürlük için attığını biliyordu. Bulutları gerisinde bırakırken, onlara ve onu hâlâ arkasından iten rüzgâra teşekkürlerini sundu.
Zizu belki de sürüsünden ayrıldığı için hayatta kalamayacaktı, belki tattığı özgürlük kısa sürede tutsaklığa dönüşecekti, belki yıldızların ışıltılarını hiç hissedemeyecekti veya kanatlarına fısıldanan selamları asla iletemeyecekti. Bulutlar, Zizu'nun geleceğinden haberdar değillerdi. Onlar için önemli olan tek bir şey vardı, Zizu artık özgürdü ve gökyüzünün en güzel renklerinden biri olduğunun farkındaydı. Bu yüzden fısıldadılar son bir kez daha Özgürlük Kuşu'nun arkasından:
"Uç, Zizu. Bazen uçmak gerekir."
***Göçmen kuşların aslında özgür olmadığını, yalnızca bir sürüyü takip edip durduklarını yazan kullanıcı adını hatırlayamadığım ve bakış açımı oldukça değiştiren Ekşi Sözlük yazarına ve kalbinizdeki Zizu'lara...
Uçun arkadaşlar, bazen uçmak gerekir. Gökyüzündeki rotanızı başkalarının önderliğinin ellerine vermeyin.
23 Ocak 2019
-Meryem
Beğendiniz mi? :")
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Elbiseli Kız'ın Hikâyeleri
ContoTek bölümlük ya da iki bölümlük kurgularımın toplandığı yer. 2019 Aralık. *kırmızı elbiseli kız *zizu *seda *Mavi