Yıldızsız Göğü Parçaladılar

156 29 243
                                    

Multimedyayı ve ALGILARINIZI açın.

Eğer bu bölüme en ufak bir alaycı yorum gelecek olursa içimdeki yırtıcıyı ortaya çıkartırım ve emin olun, onunla tanışmak istemezsiniz. :)

 :)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


-

Seda, ismi Seda'ydı.

Belki psikolojik sorunları vardı, belki ailevi, belki sosyal, belki aşk hayatıyla ilgili.

Belki de tek sorun kendisi ve kafasının içinde dört dönen sorunlarıydı.

Sorunun ne olduğu önemli değildi. Belki en ufak bir sızısı vardı Seda'nın ama o sızı kafasının içinde büyüyüp bir canavara dönüşüyor ve onu boğuyordu. Belki de o ufacık sızıyı kaldıracak kadar güçlü bir kalbi yoktu Seda'nın.

O küçük kalp, o sızıyı kaldıramadığı gibi iğrenç insanların yargılarını da kaldıramadı.

O güçlü kalp, yalnızlığa kurban gitti ve önüne koyulan taşlara takılıp pes etti.

Seda bir gün okulda ağladı. Kendi köşesinde belki sessizce, belki bağıra bağıra gözyaşı döktü. Belki arkadaşları vardı, belki yoktu. Onlarca, yüzlerce ihtimal vardı.

En önemlisi, Seda içimizden biriydi.

Onu biz öldürdük.

Seda ağlarken insanlar ona uzaktan baktı, bazılarıysa yaklaşmak istedi. Seda belki onları kabul etti, belki reddetti. Seda belki birkaç "geçecek." sözüyle teselli edildi, belki gözyaşlarıyla alay edildi, belki yanına kimse uğramadı.

Ertesi gün, Seda yine ağladı. İçinde belki birilerine sesini duyurma arzusu vardı, belki de artık daha fazla içinde tutamıyordu.

İnsanlar tekrar geldiler.

"Böyle yapma." dediler ona. "Etrafta insanlar aç kalıyor. İnsanlar ölüyor. Bu bencillik, böyle yapma."

Ona, bencil olduğunu söylediler. Aklından ne geçtiğini bilmeden ya da bilerek. Onlar için önemsiz olan bir sorunun ona balyoz gibi inebileceğini düşünmeden.

Onu anlamaya çalışmadılar çünkü bencillerdi.

Bencildik.

Onu biz öldürdük. 

O bunu hak etmedi. O yalnızca anlatmak istemişti ama bencil insanlar ona izin vermedi. Kendini Tanrı sananlar ona ahkâm kesti ve Seda'yı yargıladı.

Ertesi gün, Seda ağlamadı.

Onun yerine yüzüne yalandan bir gülümseme yerleştirdi insanların yargılarından korktuğu için. İnsanların ona güçsüz demesini istemediği için. Gerizekâlı insanlar, sonunda sözlerinin dinlenildiğini düşünüp kendilerini duygusal olarak tatmin ettiler. Onlarca Seda'ya aynı muameleyi yaptılar.

Seda yalandan gülümserken kafasının içindeki canavar daha da güçlendi. Karşı konulamaz bir hal aldı. En önemlisi, Seda yalnızdı. O canavarla tek başına baş etmek zorunda kalmıştı.

İnsanlar onu yalnız bırakmıştı.

Biz onu yalnız bıraktık.

Onu biz öldürdük. 

Seda baş edemedi. Etrafındaki depresiflikten hoşlanmayan insanların iğrenç bakışlarının aksine, baş etmek zorunda da değildi. Kimse değildi ama insanlar onu yargılamamak ZORUNDAYDI.

Seda bir süre o yalancı gülümsemeye tutunmaya çalıştı ama bunu yaparken insanlardan, yargılarından kaçmaya başladı. Çünkü iğrenç insanlar, ona ağlamanın güçsüzlük olduğunu söylediler. 

Seda kaçtı. Daha fazla dayanamadı. Kendine fiziksel zarar verdi.

Ona zarar veren hiçbir şeyi yapması ona iyi gelmedi.

Ama insanlar bunu anlamasına bile izin vermediler.

Ona izin vermedik. Onu ittik. Onu biz öldürdük. 

İnsanlar saklamaya çalıştığı izleri gördüklerinde hayrete uğradılar.

"Her şeyin var, neden böyle saçma bir şey yaptın?"

"Yaptığın şey günah!"

"Biraz güçlü ol, insanlar nelerle baş ed..."

Kelimelerini düzgün seçselerdi belki, Seda şimdi hayatta olurdu.

Yine yargıladılar. Belki bakışlarıyla, belki sözleriyle, belki tavırlarıyla.

Seda yalnız kaldı, yine ve yeniden. 

O gece kendini öldürdü.

İnsanlar, arkasından, "İntihar edenler cehenneme gider." dediler.

"İntihar güçsüzlüktür."

"Bir erkek için değer miydi?"

Değmezdi. Eğer elinden tutsaydınız, değmezdi. Onu o değil, siz öldürdünüz. 

Onu biz öldürdük.

O bunu hak etmedi.

Seda içimizden biriydi.

Onu biz öldürdük.

Yapmayın, yargılamayın. Bu, insanlığı öldürüyor. 

***

Şimdi bir gün birileri bu hikâyeyi, ah, daha doğrusu gerçekleri götünden okursa diye söyleyeyim. Burada intiharı ya da kendine fiziksel zarar vermeyi savunmuyorum. Yalnızca sizin mide bulandırıcı beyinlerinize saldırıyorum. 

İntihar ya da fiziksel zarar hiçbir şeyin çözümü değildir, onu insanların gözünde çözüm haline getiren sizsiniz. Kelimeler, ah şu kelimeler. Bir kere o ses tonunuzu alçak ve rahatlatıcı tutsanız ne olur ki? Tamam, beceremiyorsunuz, insanlığınız yetmiyor... O halde çenenizi kapayın. Mutsuz birini gördüğünüzde arkasından şov yaptığını söyleyip onu alaya almak yerine o iğrenç dilinizi tutun. Kendi dilinizi tutmayı öğrendikten sonra yanınızdakinin ağzını kapatın. 

Seda bunu hak etmedi, hiçbir Seda hak etmez. 

Daha ne kadar yalvarmam gerekiyor bilmiyorum ama lütfen artık yapmayın. Yaptırmayın. Hani içinizde insanları ezmeye ihtiyaç duyan bir ego var ya, o egoyu illa kullanacaksanız insanları yargılayanların dilleri üzerinde kullanın.

Daha önceki Seda hikâyesinde de söylediğim gibi, mesaj kutum açık. İlla dertleşmek zorunda değiliz, bazen bir kelimede bile onlarca cümle yatar. Gelin, arkadaş oluruz. Olamazsak birbirimize şarkılar, kitaplar öneririz. Birlikte yıldızsız gökyüzüne yıldızlar yerleştiririz. 

Gelin ya, sadece gelin. O aptal insanlara atabileceğiniz en güçlü tokadı atın ama onlardan kaçıp intihara koşmak yerine daha güzel yerlere koşun. Demesi kolay, demesi her zaman kolaydır ama o aptal insanların sizi buna itmesine izin vermeyin. Sizin değerinizi onların iğrenç düşünceleri belirlemez.

Hepiniz çok değerlisiniz, hepimiz çok değerliyiz ve kendimi bir çöp gibi hissetsem de sizin için bunu savunacağım.

Seda'yı öldüren herkese inat, yaşatalım.

Onu biz yaşatacağız, birlikte.

Kendinize iyi bakın. Umarım bu gerçekler kafanıza dank etmiştir. İnsanları bir şekilde yargılayan herkes bu yazıyı üstüne alınabilir. Bu huyunuzdan vazgeçmeyecekseniz ve arkadaşsak lütfen benimle irtibatı kesin. Ben Seda gibi ölmek istemiyorum.

Kırmızı Elbiseli Kız'ın HikâyeleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin