4. BÖLÜM

70 7 9
                                    

   Fazlasıyla uzun bir yolculuk sonunda kamyon durdu ve dilini bilmediğimiz adamlar uzun zamandır bunu bekliyormuş gibi aniden kalkıp hepimizi kamyondan indirdiler. Ben bir adamın kucağında gidiyordum. Diğerleri hiç ses vermemişti.
  
   Adamın bacaklarıyla 52. adım sonunda leş kokulu bir yere geldik. Bu koku tıpkı hayvanları kestikleri bayramdaki kokuya benziyordu. Boynuna sarıldığım adam beni yere bıraktı ve bazı sözler mırıldandı. Sakin bir ortama geldiğimi düşündüğüm sırada arkadan Çiğdem'in çığlıklarını duydum. Öylesine ürkütücü bir ses çıkarmıştı ki tüm tüylerimin dikildiğini hissettim. Çiğdem'e "nerdesin?!" diye bağırdığım sırada kafama yediğim sert darbeyde kendimi yerde buldum.

   Onun yanıtı ise "Kaç Ali!" oldu. Gerisi karanlık günlerimin klasik halleri olarak macera doluydu. O zamanlar beni kaçıran bu kişilerin organ mafyası olduğunu bilmiyordum. Gün geçtikçe Bulut amcama karşı beslediğim özlem katlanılmaz hâle geliyordu. Düşüncelere dalmıştım. Yine bir kurtarıcı bekledim. Ve Çiğdem tekrar "Kaç!" diye bağırdı.
  
   Çiğdemin sesi ondan sonra kesildi. Sadece bu leş kokulu yerden nasıl kaçabileceğimi düşündüm. Burak yanımda olsa mutlaka ses verirdi. Ayağa kalkıp yürümeye başladım. Etrafımda insan yoktu. Bir odada olduğumu düşünüyordum. Ellerimi açıp "Allah'ım bana yardım et!" diye fısıldadım. Attığım her adımda içimdeki korku katlanıyordu.

   Son köşeyi de döndükten sonra ayağım bazı şeylere takıldı ve kendimi yine yerde buldum. Takıldığım bu şeyi merak ederek elimle yoklamaya çalıştım. Yumuşaktı. Yavaşça elimi üzerinde gezdirdim. Tam uca yaklaştığımda elimde tuttuğum yumuşak şey beşe ayrıldı. Parmaklarımla biraz daha inceledikten sonra aklıma gelen korkunç düşünceyle elimdeki şeyi fırlattım. Bu bir kol olabilirdi... Kesilmiş bir kol..

   Ağlayarak ayağa kalktım yeniden. Pes etmeyecektim! Ayaklarımın götürdüğü yere gitmeye çalıştım. Yine bir köşeyi dönerken ağlama sesi duydum. Sese doğru ilerledim ve ağlayan kişinin saçlarına dokundum. Yumuşacık saçları vardı. Elimi yüzünde gezdirdim. Yüzü de minicikti. Bu kişinin ağzının bağlı olduğunu fark edip sıkı bağlanan bu bez parçasının düğümünü elimle kavrayıp çözmeye çalıştım...

   Nihayetinde çözdüğümde Derya'nın sesi kulaklarıma "Sakın ses çıkarma Ali, bu adamların az önce Çiğdem'i alıp götürdüklerini gördüm. Yerler kan dolu Ali. Her tarafta insan ölüleri var. Burası nasıl bir yer bilmiyorum Ali. Hemen çıkmamız gerek!" diye hızlıca fısıldadı.

   Duyduklarımın içimde yarattığı ürkek sesimle konuştum "Ne yapabilirim?"

   Derya, "Ellerimi çöz. Yapabilecek misin?" diye fısıldadı.
   "Elbette" diyip işe koyuldum. Bağlayanlar gerçekten sağlam bağlamıştı doğrusu. Uzun uğraşlarım sonunda düğümü çözdüm. Ve düğümü çözmemle Derya'nın bana sarılması bir oldu...

   Kendisi ayaklarındaki düğümü de çözdükten sonra yerden kalktı. "Burada bir kız daha var Ali. Biraz bekle o da bizimle gelsin" deyip kızın düğümlerini çözmeye başladı. Bu iş beni fazlasıyla germeye başlamıştı artık. Çiğdem ve Burak'a ne oldu diye düşünmeden duramazken bir kız daha eklendi grubumuza.

   Bir süre sonra aramıza o kız da eklendikten sonra kaçmaya çalıştık. Derya ve o kız göremediğim için elimi tuttuğunda dışarıdan ne kadar rezil durabileceğimi düşündüm. Bir süre ilerledikten sonra ikiside elimi bıraktı... Yeni kızın kustuğunu işittim. Hemen ardından da Derya çılgınca kafasını biyerlere vurmaya başladı. Ardından da çığlık atarak içimdeki göremememin verdiği hüznü arttırdı. O esnada neler olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu.

   Aradan 113 saniye geçtikten sonra Derya elimi tutup hızlıca çekiştirmeye başladı beni. Diğer kız da peşimizden geliyordu. Kapılar açıldı, kapandı... Koridorlar geçildi, köşeler dönüldü... Ve en sonunda durduk. Derya hâla ağlıyordu. O kız da öylesine hızlı nefes alıyordu ki çok yakın olmamamıza rağmen net bir şekilde duyabiliyordum.

   "Neler oluyor?" diye sorduğumda dünyanın en aptal insanıymış gibi hissettim. Bir süre cevap gelmedi. Ardından Derya sessizliği bozup "Çiğdem" dedi.

   "Ne oldu Çiğdem'e?!" diye sorduğumda Derya yine bağırmaya başladı. "Çiğdemin içini açmışlar. Öylece yatıyordu. Gözleri açık ama karnı deşikti Ali. Ben de bilmiyorum neler oluyor!"

   O esnada dünya durmuştu benim için. O an ölmem gerektiğini hissettim. Öleceksem o an ölmeliydim. Ama olmuyordu. Hep sevdiklerimden ayrılıyordum. Bulut amcam gitti. Tek tesellim Burak da gitti. Şimdi de Çiğdem...

   "Henüz 9 yaşındayım ben! Bunları yaşayacak ne yaptım!" diye bağırmak, ağlamak istiyordum. Ama yapamadım. Öylece kaldım sadece...

   Deryaya ''Biz neredeyiz?" diye sorduğumda o yerden çok uzaklaştığımızı, bizi asla bulamayacaklarını ve şuan bir dağda olduğumuzu söyledi. Gülmeye başladım. Oturdum. Elimin değdiği toprakları avuçladım. Akan göz yaşlarımı sildim. "Gülüyor musun, ağlıyor musun" demelerini istemiyordum. Toprağı kokladım. Ve kemirmeye başladım. Ne yaptığımı bilmiyordum. Karanlık günlerim bitmek bilmiyordu. Yeni kişiler, yeni olaylar ekleniyordu kara sayfalarıma. Fakat bitmiyordu işte...

   "Senin adın ne?" diye sordum yeni kıza. "Adım Havva" diye yanıtladı ürkek bir sesle. Havva... Organ mafyalarının elinden kaçarken tesadüfen tanıştığım kız... Ağlayarak yarın ne yaşayacağımı düşündüm. Daha neler gelecekti başıma?

   Bunca şey yaşamaktansa sadece sarhoş babamla evde kalıp onun dayaklarını yemek bile çok daha iyiydi. Asla elindeki fırsatların kıymetini bilmeyen insanlardan bir kez daha nefret ettim. Babamı bile özlemiştim...

Karanlık GünlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin