××× Işık'tan ×××
Cemre ile Emreyi sonunda bulmuştuk. Şimdi Emrenin babaannesinin yanına gitmek için uçak bileti aldık ve şuan valizlerimizi hazırlıyoruz. Yalnız Cemre ile Emre'yi bulduğumuzda biraz üzgün gibiydiler. Birbirlerinin yüzüne bakmıyorlar hiç. Kavgamı ettiler acaba. Neyse bunu sorucak cesaretim yok zaten.
-Bişey dicem siz Emre ile kavga mı ettiniz?" Ama anlaşılan Meleğin var. Cemre:
-H-hayır tabiki, ne alakası var."desede biz tabi ki inanmamıştık.
Hızlı hızlı valizlerimizi hazırladık. Sonra erkeklerle kampın önünde buluşup havaalanına doğru yola çıktık. Taksideyken de kimseden çıt çıkmıyordu ve bu sessizlik benim hiç hoşuma gitmemişti.
Havaalanına geldiğimizde koştur koştur gişelere gittik. Biletlerimizi aldıktan sonra yine aynı tempolu koşuşmayla uçağa ilerledik ve sıramız gelince uçağa bindik. Koltuklarımız şu şekildeydi:
-Sinan=Melek, (Onların önünde) Cemre=Emre, (onların yanlarında) Ben=CanUçağın kalkmasına yaklaşık 15 dakika kala ben baya sitres olmuştum. Çünkü karanlık fobimin yanında birde sizin bilmediğiniz uçak korkum, daha doğrusu yükseklik korkum var. 15 dakika sonra uçak yavaş yavaş hareket ettiğinde ben elimi yanımda oturan Can'ın koluna attım ve kolunu sıktım. Evet bunun farkındaydım ama korkuyordum, yapacak birşey yoktu.
-Aaah, Işık ne yapıyorsun ya kolum kopuyo şuan."dedi Can. Ben hızla elimi çekerken boşta kalan elimle kol koyma yerini sıkmaya başladım:
-Pardon Can. Bir an stres oldum herhalde. Kusura bakma." Ama kesinlikle stres olmamıştım. Bu bir fobi. Sanırım Can'ın benimle dalga geçmesinden korkuyordum. Ama bir yanımda, onun asla böyle bir şey yapmayacağını, kimseyi incitmeyeceğini biliyordu. Ben bunları düşünürken Can benim yüzüme endişe içinde baktı ve sanki sorduğu sorunun cevabını biliyor ama duymak istemiyormuş gibi bir ifadeyle:
-Uçak korkun var değil mi ?"dedi. Ben korka korka başımı salladım. Biraz düşündükten sonra konuştu:
-Ne yapalım artık bugün kolumuzu feda edicez, belki yarında bacağımızı feda ederiz ne dersin?"ben, bunu söylediğine, daha doğrusu bunu böyle komik bir şeymiş gibi söylemesine sinirlenemeden, elimi alıp kendi elinin üstüne koydu. Bu benim biraz hoşuma gitsede ona sinirimi belli etmeliydim. Hemen elimi çektim:
-Bu söylediğin hiç komik değil, Allah korusun. Ayrıca istemezsen başka koltuğa geçebili-"derken ben uçağın içinde ayağı kalktım ama uçak sallanmaya başlamasıyla Can'ın kucağına düştüm. Sonrada uçak bir daha sarsılınca korkudan ne yaptığınu bilmez bir şekilde Can'ın boynuna sarıldım:
-Düşüyoruz galiba!"dedim bağırarak. Bazen bende gerçekten salak olduğumu düşünmüyor değilim. Can daha şaşkınlığını atlatamadan oda kollarını benim sırtıma koydu ve şuan çok güzel bir yerdeyim:
-Evet düşüyoruz galiba."derken hafif kıkırdıyordu niye olduğunu bilmediğim bir şekilde. Uçak hala sallanıyordu. Birden Canla göz göze geldik. Yeşil gözleri, bana garip garip şeyler hissettiriyordu. Şuan sitres içinde olmasam gözlerinin her bir tonuna bakmak isterdim. Sonra birden sarsıntı durdu. Ama biz hala aynı pozisyondaydık. Yarım saattir bizi izleyip benim halime gülen bizimkiler ise hala bana gülüyorlardı. Ben onlara sinirli bir bakış atarken bir yandan Can'a kaşlarımı çatarak:
-Biliyodun dimi düşmüyorduk?"dedim. Sonra Can büyük bir kahkaha attı.
-Biliyordum, ama çok tatlıydın." Öyle şirin bakıyorduki ona dayanamadım ve yerime oturdum. Sonra hala yan koltuklarımızda kıkırdayan kızlara bir bakış attım. Hemen sustular.
Yolculuğa başlıyalı yaklaşık 45 dakika olmuştu, yani az bir süremiz kalmıştı. Ben bu süre içerisinde müzik dinleyip uyumuştum genelde. Arada bir kafamı çevirip Can'a baktığımda. Elindeki not defterine bir şeyler çiziyordu. Çizdiği şeye bakmak için kafamı uzattığımda, defteri kendine doğru çeviriyordu. Bu olay beni çok sinir ediyordu. Acaba kimi çiziyordu. Yada belki öylesine birşeyler çiziyordur.
Ben bu düşüncelerle uyandığımda, Can uyuyordu bu sefer. Yavaşça üstünden düşen hırkasını alıp, iyice örttüm üstünü. Sonra önüme döndüm. Ama dayanamayıp kafamı çevirdim ve onu izlemeye başladım. Yaklaşık bir dakika boyunca onu uyurken izledikten sonra, yavaşça elimi kumrala çalan açık kahverengi saçlarına doğru uzattım. Tam dokunacakken pilot olduğunu tahmin ettiğim bir adam konuşmaya başladı:
"Sayın yolcularımız. Ben bu uçağın pilotu Ali Çevik. Uçak tahmini 10 dakika sonra İstanbul Atatürk Havalimanına iniş yapacaktır. Bizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz. İyi yolculuklar dileriz."
Bu anons sesine Can da uyanmıştı. Keşke biraz daha bekleseydi şu anons işi. Ben Can'a üzülerek bakarken. O gözlerini ovuşturup bana 'Ne oldu?' der gibi baktı. Kafamı çevirip sessizce:
-Bir şey yok, dedim. Sonra ikimizde arkamıza yaslandık ve kalan 10 dakikayı böyle geçirdik.
Sonunda uçaktan inecektik. Valizlerimizi aldık ve uçaktan indik. Ayağımız yere basar basmaz benim başım dönmeye başladı. Tam düşecekken Can beni kollarımdan tuttu ve endişe ile yüzüme baktı:
-İyi misin?! Bu sırada bizimkilerde başıma toplanmış bana bakıyorlardı.
-İyiyim iyiyim, biraz başım döndü"dedim ve hemen toparlandım. Havalimanına giriş yaptığımızda Cemre Ve Melek birbirlerine bakıyorlardı. Doğru ya onların burada evi yoktu.
-Hadi herkes evlere dağılsın. Kızlar sizde bizde kalın. "dediğim sırada Melek Cemre'ye baktı ve konuştu:
-Yok kanka biz bir otelde kalırız."Ben tam lafa girecekken Sinan girdi lafa:
-Olmaz öyle şey, otel falan"dedi."Bende kalın dicem ama... Annemler... "
-Tamam ben kızları bize götürürüm, Emre sen babaannenin yanına git bir an önce bizide gelişmelerden haberdar et. Yarın biz hepimiz seni ziyarete gelicez "sözümü bitirince herkes onaylar gibi başını salladı. Ve bir dakika orada öylece bekledik sonra ayrıldık.
Dediğim gibi kızları bize götürdüm. Annem hiç birşey demedi, çok sevdi kızları. Babam biraz tereddüt etsede kabul etti. Sonra annem Cemrenin babaannesini ve Melk'in ablasını aradı ve iyi olduklarını haber verdi. Daha sonra annem bizi tıka basa doyurup odamıza yolladı. Odaya girdiğimizde etraf çok karanlıktı.
-Lambayı yaksana Işık" diye huysuzlandı Cemre.
-Sabırlı olun bir dakika.
Ve işte sizin bilmediğiniz bir özelliğim daha...
"Işıklar"... " Ben onların hastasıyım"
Odamın neredeyse bütün duvarları led lambalarla dolu. Mantar panomun üzerindekiler top şeklinde rengarenk. Tüm dolaplarımın etrafındakiler şu küçük pirinç gibi olanlardan. Ayrıca duvar köşelerinde de renk değiştirebilenlerden var.
Tek bir tuşla bütün leşleri açtığımda odam baya bi aydınlanmıştı. Kızlar şok içinde odamı incelerken bende onlara birer yer yatağı serdim.
-Kızlar rahat edemezseniz benim yatağımda yatabilirsiniz."
-Yok kanka burası yeterde artar bile"biraz kıkırdadıktan sonra herkes yataklarındaydı artık. Sonra ben sordum:
-Cemre hala anlatmadın?
-Neyi? diye sordu sanki anlamamış gibi.
-Emreyle ne konuştunuz da bu hale geldiniz, yüzünüze bakmıyorsunuz.
-Önemli birşey değil ya, arkadaşız sonuçta, dedi Cemre.
-Iyi bakalım öyle olsun, hadi iyi geceler"dedim ve yatakta arkamı döndüm.
Bu gün benim tekrardan ışıklarımı yakmamın birinci günü. Ve bugünde Cemreyle Emrenin surat asması dışında güzel bir gündü. Bu günün sonunda size Cemel Süreyya'dan güzel bir cümle bırakmak istiyorum:
"Çünkü hayat;birinin tüm kalbiyle senin yanında olduğunu bilince güzelleşiyor..."
~8. Bölüm Sonu~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Ardından
Teen FictionGenç bir kızın arkadaşlarıyla beraber ışıklarını yakma hikayesi...