11

1.4K 175 157
                                    

|Zindan ve Çocuklar|

|11.Bölüm|

Karanlık.

Karanlık neydi?

Karanlık benim tanımımla kötülüktü, korkuydu. Can yakıcıydı, insanı ışığa muhtaç ederdi. O ışık parlardı karanlıkta ve aydınlatırdı karanlığı. Bu sefer korkmazdık, yok ederdi aydınlık çünkü. Karanlık bana farklı hissettirmişti ilk defa, oysa hep korkardım karanlıktan. Işık arardım o siyahlıkta, yolumu bulamazdım. Yollarımı kapatırdı. Sadece gecenin karanlığı değildi bu, bir çıkmaz sokaktı. İlk defa karanlık yeni bir yol oluyordu bana. O gecenin karanlığında, çıkmaz sokağın lambası vardı şimdi.

Ve ben o sokakta karanlığın içinde kaybettiğim yolumu bulmak için sadece o sokak lambasına muhtaçtım.

Sadece orada lambanın hemen altında oturuyordum. Lamba ise karanlık sokağı aydınlatan tek ışıktı. Beni karanlıktan azda olsa koruyan tek ışık. Sonra lamba söndü, ışık gitti ve korku geri geldi. Karanlık beni içine çekti. Bedenim ve ruhum ışığa muhtaçtı ama ruhum kararıyordu, karanlık hakim oluyordu ruhuma. Artık o lambada yoktu ve karanlığın bir parçası oluyordum.

Tamamen beni içine çektiğinde ise aydınlık bir yol yoktu artık.

Kapalı gözlerim ardından öksürmeye başladığımda sırtım sert bir zemindeydi. Boğazlarım yanıyor, vücudum titriyordu. Gözlerimi açtığımda nerede olduğumu bilmiyordum. Öksürmeye devam ediyorken ilk önce ıslak kıyafetlerim dikkatimi çekti. Kıyafetlerim vücuduma yapışıyordu. Elim ağzıma doğru gittiğinde gözlerim bu sefer üstümde olan yeri buldu. Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Suyun altındaydım deniz, göl, su nasıl derseniz. Su üzerimde duruyor ama hiç bir şekilde akmıyordu. Sanki onu engelleyen bir duvar vardı arada.

Mavi hir ışık gibi vuruyordu olduğum yere, nerede olduğumu hiç bilmiyordum ama gördüğüm şey büyüleyiciydi. Ardından sırtımı yavaşça sert zeminden ayırarak etrafta gezdirdim. Bir mağaradaydım sanki. Ses yoktu, tek ses su damlalarının sesiydi. Mağara olarak tanımladığım yerin duvarlarından akan su damlalarının sesi. Elimin hemen yanında ufak bir taş vardı, onu elime alarak yukarı fırlattım. Taş suyun içine karıştı buna şaşkınlıkla baktım. Neler olduğunu, nerede olduğumu kavrayamıyordum. Olduğum yerden kalkmak için ellerimden destek aldım. Yavaşça ayağa kalktığımda ufak bir sarsıntı geçirmiş ardından kendime gelmiştim.

Yavaş bir şekilde kendi etrafımda dönmeye başladım. Şimdi sessizlikte yere değen adımlarım ses çıkarıyordu. Gerçekten bir mağara gibi bir yerdeydim. Dönerken nefeslerim duraksamaya başladı. Gördüğüm şeyler içimi burktu. Yerlerde çocuk iskeletleri vardı. Her bir yanımda çocukların iskeletleri ve kirlenip eskimiş kıyafetler. Kalbim sıkıştı bu görüntüyle. Zihnimin silinmesini diledim bir an, bunları hiç görmemiş olmayı diledim. Yerdeki bir iskelet takıldı gözüme, elinde bir şey parlıyordu. Yavaşça yanına doğru adımladım.

Yerdeki bir kız çocuğuna ait olduğunu düşündüğüm iskeletin yanına eğildim. Gözlerim elindeki parlayan şeydeydi. Ne olduğunu yaklaşınca fark etmiştim. Bir taştı bu. Rengi kırmızıydı, parlıyordu bir elmastı adeta. Elim yavaşça elindeki taşa kaydı. Hareketlerim korktuğum için oldukça yavaştı. Daha çok yaklaştırdım elimi taşı almak için. Santimler kalmıştı almama. Parmak uçlarım taşa değdiği anda koluma yerdeki isleketin elleri
sarıldı. Ani oluşan şeyle kendimi kalçam üstüne geri attım.

Duraklarım arasından korku dolu bir nida çıkarken sesim yankı yaptı. O iskelet eliyle kolumu tutmuştu. Sert düşüşüm yüzünden kalçam sızlarken, gözlerim hâlâ iskeletteydi. Elindeki taşı hâlâ tutuyordu. İçimden bir ses almamı söylüyordu. Ve içimdeki sesi dinlemeye karar verdim. Kalçamı yerden kaldırarak tekrar eline uzandım, gözlerim iskeletin üzerinde geziyordu. Herhangi bir hareketine karşı tetikte duruyordum. Elim eline daha çok yaklaştığında taşı sertçe kendi elime çektim. Taşı aldığımda iskeletin eli tekrar havaya kalkmıştıki kendimi geriye atarak ondan kurtuldum.

Monster Under The Bed † taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin