ep.8

38 7 2
                                    

Hemen yanımda oturup gözümün içine içine bakan Ha-Roo'yu görmemiş gibi yaparak film izlemeye devam ettim. Seokjin'in ufacık bir işi çıktığından gitmesi gerekmişti ve oğluyla yalnız kalmıştım. Ama Ha-Roo beni o kadar da sevmemişti.

Aslında kapıyı açtığında oldukça heyecanlıydı ama heyecanını çabucak yitirdi. Erkekler...
Babası burada diye yüzüme bile bakmamıştı . Gel gör ki Seokjin gider gitmez, yanıma oturup yüzüme bakmaya başladı ve ben de ne yapacağını merak ettiğimden onu görmemiş gibi davrandım. Ancak o kadar sevimliydi ki kendimi zor tutuyordum. Onun küçücük bir çocuk olduğunu ve böyle davranmamam gerektiğini hatırladığımda ona doğru döndüm.

"Senin uykun gelmedi mi Ha-Roo?"
Neredeyse ayakta uyumak üzereydim. Gözlerim ara sıra kapanıyordu ama onun iri gözleri, siyah boncuklara benziyordu.
Güzel gözlerini babasından almıştı.
Ha-Roo bana cevap vermediğinde gözlerimi tekrar filme diktim ama izlemek istemediğimi fark etmem uzun sürmemişti.

"Babam seni rahatsız etmememi söyledi."

Ha-Roo'nun yavaşça kurduğu cümleden sonra ona doğru döndüm.

Seokjin, gözleri güzel ama şerefsiz bir adamdı. Kara kedi diye geçirdim içimden.

"Ne zaman söyledi?"

"Sen gelmiştin ya, seni ağlatmıştım."

"Sen o yüzden mi bugün hiç yanıma gelmedin? Ben artık beni sevmediğini sanmıştım." Küçücük çocuk olduğu için ağzından laf almak çok kolay olmuştu.
Tamam Ha-Roo bana bağlansın istemiyordu ama neden böyle bir yol seçiyordu ki? Oğluyla arama set çekmek istemesini anlıyorum ve ona tamamen hak veriyorum ama yine de üzülen tarafıma söz geçiremiyorum. Benim kalıcı olmayacağımı düşünüyordu, belki de haklıydı. Peki neden ben onsuz bir hayat düşünemiyorum? Hayatıma girmeden önce bambaşka biriydim. Şımarıklıklar yapar ve gönül eğlendirirdim. Şimdi ise kendimi evcilik oyununun ortasında bulmuştum ve içimden bir parça bu oyunu çok sevmişti.

Kafasını hızlı hızlı sağa sola sallarken koluma sarıldı.

Boncuk gözlerini kırpıştırarak gözlerime baktığında kollarımı çaprazladım ve kafamı çevirdim. Onunla asla konuşmayacağımı düşünsün istiyordum.
Ağzından iyi bir şeyler duyana kadar durmayı düşünmüyordum.

"Sen galiba yanına gelmemi istemiyorsun. Bir daha gelmem o zaman."

Konuştuktan sonra çaktırmadan ona baktığımda dudaklarını büzmüştü ve ben ne olduğunu anlamadan ağlamaya başladı.
Bu evcilik oyunu falan değildi, gerçekti ve ben oğlunu ağlatmıştım.
Seokjin bana çocuk bırakmakla hata etmişti.

"Gitme." dedi ağlamaya devam ederken.
"Sen gidince ben çok özlüyorum."
Beni sadece bir kere görmüştü ve düştüğümüz hâle inanamıyordum.
Sanki onların minik ailesinin bir parçasıymışım gibi davranıyordu herkes. Sanki en başından beri buraya aitmişim gibi.
Ancak bir gün bu yuvanın asıl sahibi gelirse fazlalıktan ibaret olacaktım.
Ve o zaman canım çok yanacaktı.
Ama şimdiye kadar kimsenin geldiği yoktu. O yüzden bunları düşünmeye gerek de yoktu. Gitmem gerekirse giderdim.
Ama şimdi gitmemi istemeyen biri vardı.
V

e benim için ağlıyordu.

Çok pişman olmuştum. Derdim neydi de onu üzmüştüm?

Tanrım!

"Gitmeyeceğim Ha-Roo."

Dedim ve onu kollarım arasına aldım.

BACK TO YOU | JinsooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin