Korkuyorum,Ruhumun ellerimden kayarken bedenime bıraktığı kanlar, yere katre katre damlarken içimde bir şeylerin öldüğünü yeni idrak ediyorum. İçimdeki çocuğun bağırışlarını duyuyorum ama kendisini bulamıyorum. Acıtıyor, engel olamıyorum.
Susuyorum,
Dilhun yüreğimin feryatlarını, kulağımı kanatırcasına son ses açtığım kulaklıklar engeller sanıyorum. Hâlbuki bilmiyorum asıl susturmam gereken tek şey yara bantları ile örtbas etmeye çalıştığım yaralarım, atılan dikişlerin bile buna engel olamayan yaralarım...
Konuşuyorum,
Sahte gülümsemeler eşliğinde saçtığım gülücükleri gerçek sananlara 'Beni hiç anlamadınız.' Demek istiyorum. Gaip'ten duyduğum seslere 'iyi geceler' diliyorum. Konuşuyorum çünkü yalnızlığa alışıyorum.
Gülüyorum,Gamzelerimin çukurlarına gömülen ve gülüşlerimi yüzümde solduran anıların mezarına bir çiçek bırakıyorum. Bana otuz iki diş gülen birine buruk bir tebessümle cevap veriyorum. Yaşadıklarımı bir tebessüme sığdırıp anlatmak istiyorum ama anlamıyorlar.
Ölüyorum aslında,
Gözlerine bakınca gördüğüm cennet tabirini gerçek sanıp cehenneme gitmişim meğer. Bir ayağımı cennette sanarken aslında cehennemin koynuna düşmüş olmam yavaş yavaş yaktı beni. Sesimi çıkaramadım, usulca ölmeyi bekledim. Ve öğrendiğim tek şey, ateşin gölgesinin olmamasıydı. İnsanoğlu da ateş gibi değil midir? İçi kor gibi yanarken dışardan gölgesi görünmez ki...
Bir kar tanesinin yere düşerken edindiği hafiflikten istiyorum. Gökyüzünden salınırken baş aşağı olmasını düşünmeksizin sonunda eriyip yok olacağımı bilsem bile, gökyüzünde salınırken kızıl gökyüzünün tadını çıkarmak isterim. Bu tür bir melankoni beni kendime getirebilir belki de. Kızıl gökyüzü? Sahi ya, neden kızıl olsun ki? gökyüzü mavi olmaz mı?
Sanırım ölüme direniyorum. Annem bir köşede elini uzatmış bana 'gel kızım,' diyerek çağırırken öte yandan Koyu ve diğerleri bana bakıyor ve hiçbir şey olmamış gibi annem ve beni izliyorlardı. Keşke yaşasaydı dediğim kişi annem oldu. Zaten hayatıma başka kimseyi almama da izin verilmedi, çünkü ben babamın tabiriyle bir kız çocuğuydum...
-Aç gözlerini Gazel, iyi misin!?
Yaşıyor muydum? Göz kapaklarım bana inat etmişçesine açılmamakla ısrar ederken ellerimin buz tuttuğunu hissediyordum. Yavaş yavaş hislerim artınca göz kapaklarım siyah birer meleğin kanatları misali, açılıp Koyu'nun karanlık gözleriyle beni başbaşa bıraktı.
Gözlerimi açtığımda onun sakin bakışlarıyla karşılaştım. Korkmuyordu, aksine sakin ve durgun bakıyordu. Etraf netleşince arkadan Asaf'ın sesini duydum.
-Biliyordum. Sadece korkudan bayılmış olmalı.
Etraf netleşince hâlâ karların üstüne uzandığımı ve Koyu'nun kucağında olduğumu farkettim. Yeni gelmiş olmalılardı. Alyeska etrafa bakıp ağlarken Janset onun yanında teselli misali sarılıp korkuyla etrafa bakıyordu. Koyu yanaklarıma vurup beni kendime getirmeye çalışırken ellerini iteleyip durmasını sağladım. Hafif doğruldum ama soğuk kar bedenimi kaskatı kesmişti.
Uzaklardan gelen Ziya etrafı kolaçan ettiğini ama hiçbir şey bulamadığını söyledi. Bana doğru eğilip üstündeki ceketi bana sardı. Koyu'nun bakışlarına maruz kalmamak için göz teması kurmaktan kaçınıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOYU
Teen Fiction"02.11.2020✍ 💉 Ruhun beyaz ölümün, sessiz adımları olsun. Aldığın beyaz zehir, aydınlık dünyana kan gibi damlayacak ve seni karanlıkta bırakacak. Bu bir isyan, bir yok oluş! Bu bir kızın sessiz yakarışları... Cennet'ten kovulduğum gün cehennem'e...