_____________________________________________
Chuuya içten içe Dazai'ye bağlı bir...
_____________________________________________
"Şimdi sen böyle sürekli ölmekten bahsediyorsun ya.. Daha bir sinir oluyorum sana. Neden?"
"Çünkü seninle çok uğraşıyorum."
Ofladı Chuuya, Dazai'nin aşırı derecedeki anlamaz tavırları onu sinirlendiriyordu. Birde hala hiçbir şey yokmuş gibi etrafa olan boş bakışlarını gördükçe başındaki şapkasını alıp yırtmak istiyordu.
"Hayır seni aptal, benimle uğraşmanı ya da diğer yaptığın sabır bırakmayan şeyleri değil. Ölme isteğini... Ona sinir oluyorum."
"Neden öyle diyorsun?"
"Çünkü bence sen... Yaşamalısın."
Chuuya bu cümleyi derken başta ona bakmamıştı, birkaç saniye sonra ondan bir cevap gelmeyince ona döndü. Karşılaşmış olduğu yüz ifadesi yutkunmasına sebep olmuştu.
"Sence gerçekten yaşama eyleminin bir değeri var mı Chuuya?"
Korkmuş muydu, bilmiyordu. Dazai'nin sert bir hal almış yüzünden değildi ama, verdiği cevabı korkutmuştu. Ona daha fazla bakamadı ve önüne dönüp yeni aldığı deri eldivenlerle oynamaya başladı.
"Bilmiyorum. Ama benim yapmak istediğim bir çok şey var. En azından onları yapmadan ölmek istemezdim."
Artık sesi kısılmıştı. Onunla yapmak istediği birçok şey vardı mesela... Elinden hiçbir şey gelmedikçe nefesinin de takati kalmıyordu.
"Saçma."
"Sensin saçma."
Bir cevap vermedi Dazai. Onu duymamazlıktan geldi ve ellerini paltosunun cebine daha çok gömdü. Saçma demesi umrunda olmadı. Daha doğrusu olmasını istemedi. Mafya organizasyonunun en kıdemli binasındaki odasında boyca uzanan siyah penceresinden Yokohama şehrinin gecesini izledi. Hemen yanındaki Chuuya'ya ve onun bu cevabına kızmak istedi, ama yapmadı ve sesli bir iç çekti. Gece, bu odadan bakınca çok daha farklı görünüyordu. Ya onunla olduğundan dolayıydı ya da kendini soyut hissetmeye başladığındandı.
Ve Dazai ne zaman böyle hoş hissetmeye başlasa başına kötü şeyler geliyordu. Fakat nedense böyle hissetmeye devam etmek istiyordu. En azından bir iki dakika daha ya da uyuyana kadar sonra zaten her şey eski monotonluğuna kavuşacaktı. Kendisine gerçekten anlayan birisiyle vakit geçirmeyi, hiçbir konuda anlaşamasalar dahi, çok istiyordu.
Onu tanıdı tanıyalı bir seneyi çoktan devirmişlerdi ve ikisi de birlikte olması gereken bir organizasyona ait iki süper güçlü bireydi. Güçleri birbirine uyan mükemmel bir uyuma sahiptiler, mafyadaki herkesin onlar için 'gerçek partnerler' demesine şaşırmamak lazımdı. Beraberken bu uyumları harikaydı ama bu harikalık sadece savaştıkları bölgede kalıyordu. Savaşıp kazanmaktan başka birbirleri hakkında başka bir benzerliğe ya da bilgiye çok da sahip değillerdi. Kesinlikle bir mıknatısın iki ayrı kutbu gibilerdi, yine de birbirlerini şuanda da olduğu gibi çekiyorlardı işte.