"Ahh, Romeo Romeo... Neden siktir olup gitmiyorsun balkonumdan."
"Teessüf ederim Juliet, burası benim tam da olmam gereken yer."
Chuuya yaslandığı balkon korkuluklarından aşağıya bakıyor ve duvarın sarmaşıklarıyla evin balkonuna çıkmaya çalışan Dazai'yi sinirli bir yüzle izliyordu. Eli çenesine yaslı bir şekilde öfleyip püfleyerek onu beklemek zorunda kalıyordu. Dazai ilk denemesinde ayağı kayıp düştüğü için bileği ağrıyordu bu yüzden dikkatli ve yavaş hareketlerle sarmaşıklara asılıyordu.
Chuuya o düştüğü zaman çok gülmüştü fakat ardından aksıyan ayağı yüzünden yaptığı ağır hareketleri onun canını sıkmıştı. Siktir olup gitseydi ya ayağı ağrıyorsa neyi daha zorluyor, diye içinden geçirdi Chuuya. İşte bu yüzden sinirle onu izliyordu. Dazai'nin sık nefesleri yakınlaştıkça elini uzatmaya çalıştı. Dazai önce histerik bir kahkaha attı sonra olumsuz anlamda başını iki yana salladı.
"Yaptığın mantık hatasını göremiyor olacak kadar kısa değilsin Juliet, yoksa benimle birlikte yere çakılıp çifte intihar mı yapmak istiyorsun!!!"
Chuuya dişlerini sıkıp olabilirmiş gibi kaşlarını daha çok çatmıştı. Hızla elini çekip odasına geri dönerken söylendi.
"Hata bende ama, atsana kafasına koca vazoyu. Hem ellerinden ölmeyi çok istiyor, BIRAK DA ÖLSÜN!"
Chuuya'nın kısık ve tiz söylentilerini duyan Dazai sırıttı ve umursamadan yukarı çıkmaya devam etti. Balkon korkuluğuna tutunduğu zaman derin bir nefes verip tüm gücüyle kendini yukarı çekti. Memnun bir ifade takınıp içeri zıpladı. Sakin adımlarla Chuuya'nın açık bıraktığı camdan gülümsemesini bozmadan içeriye adımladı.
" Julieeeet~"
İçeriye adımını attıkça burnuna gelen sevgilisinin kokusu burnuna ulaşır ulaşmaz mayışmaya başladı, çalışma masasında sakince duran görkemlisini gördü ve sesli bir iç çekti. Elindeki kızıl tüy kalemin renginin saçıyla raks edişi ve ince parmakları altındaki saman kağıtla olan dikkatli bakışları oldukça nefes kesici görünüyordu. Bunun yanında mum ışığınının beyaz tenini sihirli tozlar gibi parlatışı , 'ah hayır' diyip göz devirdi Dazai, çünki Juliet' inin teni zaten parlaktı, mum ışığı bile onun yanında aslında bir hiç gibiydi, üzerindeki beyaz gömleği ve altındaki siyah kumaş pantalonuyla da çok çekiciydi. Ve bu çekim kuvvetine karşı koyamayan Dazai çoktan onun arkasında yerini almıştı.
Nazik darbelerle kağıda mürekkebini akıtan sevgilisini izledi. Başını onun omzuna, kollarını beline yerleştirerek yazdığı satırları okudu. Chuuya sesini çıkarmıyor fakat durgun kaşları çatılmaya başlıyordu. Chuuya'nın sesini çıkarmayıp onu itmeye çalışmamasını daha çok fırsat biliyor ve ellerini küçük bedende tur attırıyordu. Dazai'nin rahat durmayışı elini kısa bir süreliğine titretmişti. Bir başkası olsa yumruğu yiyebilecekken kendisine dokunan Dazai olunca bir şey yapamıyordu.
Yapası da gelmiyordu çünkü tüm gücü birden yok oluveriyordu. Her ne kadar bunu ona söyleyemese de onun dokunuşlarını seviyordu Chuuya. Asla sıradan olmayan, ona sevildiğini çokça hissettiren bu dokunuşlarla onun da kendisini ne kadar sevildiğini anlayabiliyordu. Dürüst olmak gerekirse Romeo'sunun kendine karşı yaptığı sevgi adı altındaki her davranışını seviyordu.
Kendine gelmek adına durduk yere bir kez daha doldurdu mürekkebi ve yazmaya çalıştı. Fakat bu seferde de açık omzunda hissettiği yumuşak dudaklar ve sıcak nefesler aklını karıştırıyordu. Omzunu silkip Dazai'nin oradan başını kaldırması hakkında uyarı verdi. Dazai yine gülümseyerek başını kaldırdı ama kollarını belinden ayrılmadan onu izlemeye devam etti.