İşte orada duruyordu. Yalnız. Görkemli süslerle donatılmış ağacın altında ne kadar da kısa, diye geçirdi içinden Chuuya. İlerleyen adımlarını durdu. Meydanda hafif bir kar tabakası mevcuttu, uçuşmaya başlayan minik kar taneleri sadece ağacın ışıklarıyla birlikte daha güzel bir manzara ortaya çıkarıyordu. Yeni yağmaya başlayan kar için bu meydanda bulunan bazı insanlar için belki de anlamlı bir an yaşatabilirdi. Ancak Chuuya buradaki herkesten çok üşüyordu, hoş bunu pek unursamıyordu. Ve hiç de mutlu olabileceği bir şey görmemeye inat ediyordu. Dazai'ye karşı bile kördü şuanda ne kadar Double Black şişesinin kendisi için değerli olduğunu bilip de altına saklamış olduğu anlamlı olması gereken bir notu olmuş olsa bile.
Üzerinde ona tek kat olan sıkıca iliklenmiş klasik kabanı ve normal bir atkı. Atkısı ise açıkta bıraktığı bağrını kapatmak içindi sadece. Buna neredeyse toplum içine çıplak bir şekilde çıkmak denebilirdi. Omuzlarını silkti genç adam ve soğuk havayı boğazını yakana dek çekti. Chuuya erken ayrılmayı düşünüyordu. İleri atmaya başladığı kısa aralıklı ve yavaş adımları her geçen saniyede vücuduna şok etkisi yaratıyor ve ona daha da yakınlaştığı her ilerleyişinde kendisini nefes nefese bırakıyordu.
Normal şartlarda olup da bir kazak giyme cüretinde bulunsaydı bu kadar üşümeyebilirdi, ama aklından geçen tek şey buradan erken ayrılmaktı. Soracağı zaten tek bir sorusu vardı, sonrasında uzatmayıp yoluna devam edecekti, ait olduğu yerine. Boşluğa. Cevabını aldıktan sonra kendisine umrunda olmadığını söyleyip çekip gidecekti. Ancak yakınlaştıkça da kendisini fark edip de aniden ayaklanan Dazai'yi bu şekilde görünce kalbi tekledi. Bu bir çeşit sinirsel uyarı gibi tüm vücudunda elektriksel bir etki yaratıp ona soğuk terler akıtmaya başladığını hissettirdi.
Dazai ise yaklaşık bir saattir utanıp sıkılmadan gelip geçen insanların arasında bir tek Chuuya'yı arıyordu. Geldiğindeyse ona ne türden bir açıklama yapıp da kendisiyle arasında olan ilişkisinin hala cüce ve bandaj israfı şahıstan başka bir şeye dönüşmeyeceğini açıklayabilmeyi bekliyordu. Kafasını kaldırıp hemen meydanın baş kısmına çevirerek saate belki kaçıncı defa bakıyordu, iç çekerek kısık gözlerini ince kar tabakasına dikti. Yarım saat daha geçmişti, ancak kafasını kaldırmaya korkuyordu artık. Durduk yere manasız bir şekilde tebessüm etti kalabalığın ortasında, en haklı sebebi diye içinden geçirerek oturmaya devam etti Dazai. Chuuya yanına geldiği zaman tahminini edip söyleyeceği birçok lafında yerden göğe kadar haklı olduğunu kabullenecekti.
Nedenini kimse açıklayamazdı ama işte o beklemeye devam etti. Çünkü, adı gibi emindi ki, Chuuya'nın o şişeyi eline alıcağını net bir şekilde tahmin edebiliyordu. Parmaklarıyla oynamaya devam etti vakit öldürebilmek için. İşte o esnada kendisine yakınlaşan cilalı ayakkabıların zeminde yaptığı titreşimle o tarafa döndü. Uğradığı şaşkınlıkla dudaklarını sıkıca birbirine bastırmış, gözleri daha çok aralanmış ve içindeki dürtülmeyle ayağa kalkmıştı. Hala daha arasındaki birkaç adımlık mesafeye rağmen gelecek olduğunu bilmiş bir tavırla dudakları iki yana kıvrılmıştı Dazai'nin. Yine de çok zor bir imtihandan geçeceği şüphesine kapıldı. Chuuya'nın çakmak çakan gözlerini algılamıştı ilk başta ama bunu pek dert etmemeye çalıştı, en nihayetinde kendi içtenliğini öğrenmesi yeterdi. Bu yol Chuuya'nın tatlı acısına tuz basacak olsada.
Chuuya'nın ise hiçbir tedirginliği yoktu yürürken. Arada beş adımlık mesafe kalana kadar ağır ağır yürümüştü. Şimdiyse kendisine şefkatle bakan ve sinir sebebi olan gülüşe karşın kendisi de kızgın bir ifadeyle yanıtlanıştı. Bu durumun ne yazık ki böyle süreceğini anlayan Dazai ona karşı bir adım atmak istese de aynı anda Chuuya'nın iki adım daha uzaklaşması onun adımlarını keskin bir bıçakla kesmiş gibi oldu. Elleri bir an titrese de aniden kabanının ceplerine daldırarak attığı adımı geri aldı. Aynı anda Chuuya da eski konumuna tekrar gelmişti.