Savrulan sarı saçlar ışıldayan yüze rüzgar etkisiyle tekrar vururken ay bütün güzeliğini onlara sundu.
Kaç yaşındaydılar 11 12?
O terk edilmiş kilisenin tepesinde her gece olduğu gibi buldukları yeni kitabı okuyorlardı. Haftaya okul başlardı nasıl olsa, sınıf ayrılığıydı ödevdi derken görüşemezlerdi.
Kenardaki kalemi kaptı küçük olan, sevdiği çocuğun eline küçük bir kalp çizdi ve ona dönüp kocaman bir gülümseme bahşederken unutulmayan cümlesini kurdu.
"Ben ve küçük kalbim""Baba hiç uykum yoook." Minik kız yine isyanlardaydı. Bugün gittiği ana sınıfında zaten uyumuştu, gece boyu oyun oynamak veya çizgi film izlemek varken neden uyusundu ki?
"Olmaz prensesim. Eğer geceleri uyumazsak yıldızlar utanır, penceremizden bizi izlemek için gökyüzüne çıkmazlar. Yıldızları üzmek yok."
Aynı zamanda kucakladı babası kızını. Yatak odasına giderken küçük hye min'in aklından milyonlarca fikir geçiyordu. Mesela tavanındaki parlayan yıldızlar? Gece boyu ışıl ışıldılar. Ozaman gökyüzündeki yıldızlarda mı odasındaydı? Babası onun için gökten yıldız mı almıştı?
"Baba?"
"Efendim kızım?"
"Yıldızlar niye bizi görmeli?"
Chan kızının yanına oturdu ve onu güzelce sarmaladı. Bebek şampuanı kokan saçları ve yumuşacık olan pijamalarıyla aynı ına benziyordu. Zaten bebekken de ona benzerdi.
"Çünkü prensesim yıldızlar bütün parlaklığını ogün izledikleri kişinin güzelliği ve etrafına olan iyiliğin den alır. Bir kişi ne kadar iyi olursa onu izleyen yıldızlar o kadar parlar."
Sadece küçük bir baş sallama kazanmıştı karşılığında. Ben anladım hadi uyuyalım işaretiydi.
Küçük hye min yatırıldıktan sonra chan da sallanan sandalyesini çekti. Bugün çok yıldızlardan bahsetmişlerdi demekki hikaye bağdaşabilirdi.
"Çoook uzak bir krallıkta dillere destan güzellikte bir prens yaşarmış. Onu gören bütün insanlar bir kez daha görmek için sıraya girermiş. Ama bu prens makyajsız yüzü dışında kendi gerçek cildini kimseye göstermezmiş. Yüzündeki perilerden gelen yıldız tozları ona çirkin gelirmiş. Bir sürü malzemeyle kapatırmış bu güzelliğini.
Birgün evlerinin yakınına taşınan bir piyanist balkonda görmüş prensi. Onun yıldız tozları kapalı değilmiş ve üstünde ayıcıklı pijamaları varmış. Piyanist bir anda gelen ilhamla bir sürü parça yazıp bunları prense armağan etme kararı almış. Parçaların hepsi prensin güzelliğini aktarmak istermiş gibi yazılmış güzelim. Ama prens bunu kabul etmemiş.
Kendini asla güzel bulmadığı bir anda yazılan bu parçaların hepsinden ve en önemlisi piyanistten nefret etmiş. Hayatı boyunca ondan hep nefret etmiş. "
"Ne kötü"
"Evet hye min. Bu dünyada aşk ve sevginin karşıtı hep olmuyor benim güzel kızım."
"Peki sonra ne olmuş."
"Siyah saçlı piyanistimiz şehirde büyük konserler vermiş mesleğini ilerletmiş ama prens için yaptığı bestelerin hiçbirini ondan başkasına çalmamış. Bazı hikayeler devam eder bebeğim bu da o hikayelerden, bu hikayenin hala bir devamı var. Yıldız süslü prens siyah saçlı piyanistti belki birgün sever umuduyla devam ediyor."
"Devam eden hikayeler güzel babacım çünkü sonu olursa bitmiş demektir.
Küçük kıkırtısınıda bırakıp babaına kocaman bir iyi geceler öpücüğü verdi hye min.
Minik kızın yanaklarını seven eldeki minik kalp dövmesinin hikayeside başka bir akşamaydı artık.
Chan odanın ışığını kapattı ve kızının peluşuna sarılmasını bekledi, tam çıkıcakken minik prensesi yine şaşırtmadı.
"Changbin amcamda piyano çalıyor, tıpkı o siyah saçlı piyanist gibi"
Ve chan gülümsedi. 5 yaşındaki minik prensesi gerçekten çok akıllıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
moon | hyunchan
Teen Fiction"Çooook eski zamanların birinde iki arkadaş varmış, onlar geceleri ay ışığı altında kimsenin yaşayamadığı maceralara atılırlarmış- "sonra ne olurmuş baba?"