Bu olanları kavramak oldukça zordu. Chan ne sorması gerektiğini bile kafasında toparlayamıyordu o an için. Biriciği, gözünden bile sakındığı güzel sevgilisi ondan alınmıştı yetmeiş aylarca neler çekmişti böyle?
Kalkıp Hyunjin'in yanına gitmek için bile ayaklarında gücü zor buldu Chan. Öğrendikleri ruhuna çok ağır bir acı yüklemişti. Ne yaşadığını bilmeden geçen koca dört sene vardı gözleri önünde. Komiser'in uyarısı kulaklarında uğulduyor, ona bunları yapan kişileri bulup tek tek ölürmek istiyordu. Hyunjin'in başından bunca olay geçerken kendisi sıcak yuvaların da oturmuş kızlarıyla mutluydu. Onu arayamamıştı ya da onun için uzaklara gidememişti. O nasıl dayanmıştı?
Odanın kapısın da durup kendi sorularıyla yüzleşirken hyunjin uykusun da her şeyi tekrardan görüyordu.
'' Oysa sabah ne kadar güzel başlamıştı onlar için.
İlk uyanan Hyunjin olmuştu, yanında yatan eşine küçük bir öpücük bahşedip küçük bebeğine bakmak için odasına yöneldi. Prenses'i bu sabah sessizce onu bekliyordu. Onu kucaklayıp tombul yanaklarına narin birer öpücük bahşetti. Günü yeni başlıyordu. Chan uyanmadan ona kahvaltı hazırlayıp minik bebeğinin karnını doyurmalıydı.
Hye min ona gülücükler verirken onu mama sandalyesine oturtmuş tatlı tatlı çıkardığı sesleri dinleyerek klasik bir kahvaltı hazırlamıştı. Hye min'in ekstra çığlığı ve beline dolanan kollar Chan'ın geldiğinin habercisiydi.
Hyunjin gülümseyen dudakları ve kısılan gözleriyle eşine dönerken daha ne kadar güzel bir gün başlangıcı olabilir diye düşünmekten kendini alamıyordu. Oysa bir kaç saat sonra başına geliceklerden tamamiyle habersizdi.
Chan işe gitmek için hazırlanıp kapıdan çıkarken güzeller güzeli eşinin dudaklarına narin bir öpücük bıraktı, kocaman gözleri ve yanaklarıyla ona bakan prensesine de şebeklikler yapıp şirket için yola koyuldu. Oda bilmiyordu son kez sarıldığını, doya doya öpemediği dudaklara veda ettiğini bilmiyordu. Her şey Chan işe gittikten yaklaşık iki saat sonra oldu.
Hyunjin dünden gördüğü bir resmi kendi yorumuya çizip boya kutularının içine düşmüş gibi duran kızına bir banyo yaptırdı,, yaramazlık değildi kızının ki o sadece süslenmişti. Sonrasında minik Hye min'i koltuğa yatırdı ve akşam yemeğine koyuldu, hatta o arada Jisung aramıştı akşama plan yapmışlardı. Ta ki kapı çalana kadar. Sadece saniyeler öncesinde telefonu kapatmıştı...
Hyunjin gözden bakınca genç bir lise öğrencisi oğlan gördü, kapıyı açıp sıkıntısının ne olduğunu soru olarak belirttiğinde sadece bir bardak su istediğini öğrendi. Bu küçük bir iyilik olucağı için kabul eden Hyunjin çoktan camdan içeri girip mutfakta onu bekleyen adamlardan kaçamadı. Paravan bir tuzağın içine düşmüştü. Başta onu götürmeye çalışan adamların ne istediğini çözemediği için '' Kızıma zarar vermeyin yalvarırım'' şeklinde cümleleri üç dört kez değiştirerek kurmuştu. Adamlarsa onu asla takmamış azını bağlayıp geldikleri gibi evden çıkmışlardı. Kapıda ki öğrenci kılıklı çocuk kapıyı çekmiş etrafı kolaçan etmiş ve kalan adamların yanına dönmüştü. Neredeyse Seul sınırında bahçeli ve ''rehabilitasyon merkezi'' adı altına gizlenmiş bu cehennem onu dört sene boyunca esir etmek için kapılarını araladı.
Yaşadıkları gözünün önüne her geldiğinde ağlamaktan alamazdı kendini. Orda asla yanlız değildi, hiç kaç kişi olduklarını saymamıştı aslında. Ona söylenenler bile bu kadar canını yakarken bu kadar zalim varlıklara insan denip kendini dışlayan toplumdan bir kere daha nefret etti.
'' Siz iğrenç varlıklardan ibaretsiniz.''
''Sevmeniz gereken kişiyi bilemeyecek kadar zihniniz kirli sizin''
''Yaşamayı haketmeyen bir grup iğrenç sapkınlarsınız''
''Birde hiç yapıcak bir şey kalmamış gibi çocuk evlat edineneleriniz var, daha ne kadar iğrençlik yapıcaksınız acaba! ''
''Hadi erkekler delirdi siz kızlar! utancınız da kalmadı hiçbirinizin. İYİLEŞEKSİNİZ TEDAVİ OLUCAKSINIZ TOPLUMA YAPTIĞINIZ BU SAÇMA GÖSTERİYE BİR SON VERİCEKSİNİZ!!!''
* Sevgi bir gösteri değil asıl siz güç gösterisini bırakın bizi bulduklarında ne yapıcaksınız?*
Kenarda ne yaşarsa yaşasın susmayan o kızı asla unutmayacaktı Hyunjin. İlk söylediği cümle buydu sonuncusu ise kaçtığı gün duyduğu
* Kızına gidiceksin söz ver! *
Olmuştu. Kaçmasına yardım eden bir numaralı kişi Lee Yujin idi.
Chan odaya girebildiğinde sevgilisi uykusunda gözyaşları içerisindeydi. Gördüğü her ne ise ona tekrardan gözyaşlarına boğmuştu. Chan onu uyandıramazdı, onun yaşadıklarını düşünmek bile istemezken kendi yaşadıkları da gözünden geçiyordu. Her hatırladığında canını yakan bir dört yıl vardı önünde. Minho ile konuşarak işe gittiği bir sabah nasılda cehennem olmuştu ona, evde bulduğu tek şey minik bebeği Hye min olması nekadar canını yakmıştı?
Onu aradığı her sokak hatırladığı her anıda yanında olamaması gerçeği. En acıtanıda güzel meleği minik kızlarının büyüyüşünü görememişti. Hye min'in okula gittiği ilk sabahı bilmiyordu mesela. İlk cümlesini kaçırmıştı ya da ilk düzgünce yemek yediği anı. Biliyordu ki Hyunjin orda olbilmek için canını bile verirdi ama artık yapabileceği hiçbir şey yoktu. Chan eşinin yanaklarını kıralacak bir porselen sever gibi sevdi ve odasından çıktı.
Hastane'nin büyük terasından ona vuran rüzgarda uçup gidebilirdi Chan. Ama bir günda üstüne binen acı muhtemelen uçmasına bile engeldi. Telefonunun hafif bildirim sesinden sonra gelen mesaj onu gülümsetmişti. Jisung bütün marifetlerini ortaya döküp minik prensesi uyutabilmişti. altına yazdığı mesaj ise Chan için küçücük olan kurtarıcılardan biriydi.
''Ona masal anlattım Bay Bang, siz o daha minicikken (ayakları serçe parmağım kadarken) uçup giden sarı saçlı meleği anlatmıştınız. Ben hatırlamaz sanıyordum ama azıcık bile olsa hatırlıyordu. Bu gece ki masalımız o sarı saçlı meleğin babasının hayatına yardm için nasıl geri döndüğüyle ilgiliydi. Ama bu sefer yardım isteyen sarı saçlı meleğimizdi ve ona yardım için yanıp tutuşan bir prens Bang'a sahiptiii...''
Chan dolan gözlerini saklama gereği duymadı, arkasından açılan demir kapıyı duyabiliyordu ama aklında o ilk haftada bütün arkadaşlarıyla otururken anlattığı masal vardı. Beline dolanmaya çalışan titreyen elleri çok özlemişti, aklı o akşama gitmek için direnirken serumuyla yukarıya çıkmış eşine döndü. Hiç değişmiyordu güzelliği. Hiç de değişmeyecekti. Hwang Hyunjin onun asla güzelliğini kaybetmeyen meleği olacaktı.
''Dans edelim mi Chan? Söz ayağına basmam bu sefer.''
Kahkahalarla gülerlerdi eskiden bu soruya şimdi ise minik bir tebessüm ve dolu gözler vardı. İyileşeceklerdi. İkiside. Chan hyunjin'in her bir yarasını farklı bir masalıyla kapatıcaktı, Hyunjin gözlerinde ki çaba ve özlemle ona bakıyordu. Hafif hafif sallanmaya başladıktan hemen sonra Chan küçük baskıyı fark edip gülmesini serbest bırakmıştı.
Hyunjin'in hayatta tutamadığı tek söz buydu işte, dans ederken chan'ın ayağına basmadan olmazdı...
_________________________________________
Eveeet geçiş bölümü. Hikayeyi de tam anlatamadım gibi ama asıl olanlar şimdi başlıyooor. Keyifli okumalar diliyorum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
moon | hyunchan
Teen Fiction"Çooook eski zamanların birinde iki arkadaş varmış, onlar geceleri ay ışığı altında kimsenin yaşayamadığı maceralara atılırlarmış- "sonra ne olurmuş baba?"