Chan iki üç gündür burdaydı ama artık eve gitmesi gerekiyordu. Minik prensesi Hye min biraz Jisungta biraz Changbinde kalmıştı. Ama haliyle ne olduğunu ya da babasının nerde olduğunu bilmek istiyordu. Chan sabah Jisung'u arayıp Hye min'i bugün getirebilirsin demişti. Hyunjin onu görürse belki daha iyi olurdu. Hem Hye min'in de artık öğrenmesi gerekiyordu.
Hyunjin uyandığından beri daha güzel yüzlüydü ogün. Sanki hissetmişti kızının geliceğini. Zaten Chan'a yaklaşayabilsede ogün daha bir sıkı sarılıyordu. Bu aslında çok güzeldi. Chan'dan hiç korkmamış aksine onun için çok korkmuştu. Belkide herşey bunun sayesindeydi.
Kahvaltıdan sonra hastane koridorunda kızının sesini duydu Chan. O sırada Hyunjin tuvaletteydi. Önce olayları açıklası gerektiğini düşündüğü için odadan çıkıp kızını karşılamaya gitti chan. Hye min Jisung'un elini tutmuş zıplaya zıplaya geliyordu. Üstende çok tatlı bir şort tişört kombini vardı. Hyunjin kaybolduğunda Hye min daha bebekti. Şimdi ise beş yaşına girmek üzereydi. Babasını gördüğü anda Jisung'un elini bırakıp Chan'a koştu. Sımsıkı sarıldı çok özlemişti sonuçta. Chan kızına sarıdıktan sonra önüne eğilmiş açık saçlarını güzelce sevmişti. Bu konuyu onunla konuşmalıydı.
"Güzel prensesim, iyisin değil mi?"
Hye min tatlı tatlı başını sallarken cevapladı babasını.
"Evet baba, çok eğlendim jisung amcamlarda hem changbin amcamın yıldızlı sevdiği çocuğuda gördüm. Şey biraz gıcık ama çok güzel."
Chan kızını dinlerken sadece gülümseyebiliyordu. Şimdi konuya girmeliydi.
"Minik prensesim, sana her gece masal anlatıyorum biliyorsun. Sarı saçlı prensi hatırlıyor musun?"
Chan bu sırada arkasındaki odanın banyosundan çıkan Hyunjin'i fark etmemişti. Hye min'in vericeği cevabı bekliyordu.
"Evet babaa, Altın sarı saçlı prens gittiği her yere mutluluk götürürdü sonra bize geldi ben çok küçükken dünyadaki mutsuzluk çok fazla olduğu için işini yapmaya gitmesi gerekti. Ama sen her zaman dersin ki prens bir gün geri gelicek ve mutluluk kaynağı olan bizimle sonsuza kadar kalıcak. Yoksa geri mi geldi?"
Chan gözlerinin dolmasını engelleyemedi. Kızı elbette hatırlıyordu, resimlerine bakarak geri gel dediği masal'ı nasıl unutabilirdi ki?
Hye min safça hala ona bakarken Chan arkasından bir hıçkırık duydu, Hyunjin kapığı eşiğinin arkasına saklanmış ağlıyordu. Ama bu sefer sessiz ağlamak zorunda olmamasına rağmen öyle yapıyordu. Chan gibi Hye min'in de dikkatini çekmişti böyle. Hye min bu huyuyla Hyunjin'e benziyordu, ağlayan biri duyarsa ya da görürse dayanamazdı. Küçük kız önünde eğilmiş babasının yanından geçip kapının önünen içeri bakmıştı.
Gözü yanındaki uzun bedene takılınca bir süre öylece durdu, şaşırmıştı. Masaldaki prens karşısındaydı hayır hayır babası karşısındaydı. Diğer babası burdaydı.
Hyunjin sakince yere çömeldi, ağlamasını tutmaya çalışıyordu. Boyları eşitlendiğinde Hye min bir anda hyunjin'in boynuna atladı. Kollarını sımsıkı doladı kaçmasından korkar gibi. Minik kızın bebekliği Chan için çok zor geçmemişti aslında. Hye min çok ağlayan bir bebek değildi ama şimdi Chan kızının ilk kez bu kadar sesli ağladığını duyuyordu. Hani derlerdi ya çocuklar anlar, tanımasada hiç bilmesede çocuklar anlardı. Hyunjin kızının onu anladığını hissetmişti.
Hyunjin'in gerildikçe açılan kanayan yaraları vardı, biri iğleşmeden yeniden beliren morlukları vardı. Biri ona yaklaştıkça kırılan bir ruhu, titreyip çığlık atan bir vücudu vardı. Hyunjin çok kırılmıştı, hyunjin çok yorgundu, hyunjin çok özlemişti. Şimdi dönüp baktığında hyunjin çok eksikti. Kızının hayatında, eşinin hayatında, kendi hayatında öyle eksikti ki. Evini görse geçmeyecek bir boşluk vardı içinde. Evine gidebiliceğine inancı olmayan bir boşluku belkide.
Orada dakikalarca ağladılar. Hyunjin kızına sarılıp ağladı, Hye min çok özlediği babasına sarılıp ağladı. Chan onlara bakarak bütün içindekileri döktü. Yanlarında duran arkadaşları Jisung böye bir şeyler yaşıyacaklarını hiç düşünmeyerek ağladı. Sonra küçük Hye min çekildi. Babasının gözyaşlarını minik elleriyle kurulamaya çalıştı. Bir yandan da konuşmaya çalışıyordu.
"Şey ben ben seni çok bekledim altın saçlı prens. Şey masaldan geldiğine göre artıkprensliği bıraktın değil mi... baba"
Sanki ağlarken hiç titrememiş gibi dahada sarsıldı Hyunjin. O daha konuşamazken bırakmaya zorlandığı bebeği ona baba demişti. Dönüp Chan'a baktı, ondan bir farkı yoktu ağlaren gülümseyerek kızlarına bakıyordu. Dakikalarca kenini toparlamaya çalıştı sesini aradı Hyunjin. Bulduğunda titremesi azalmıştı. Kızının saçlarını, omuzlarını severek konuşmaya başladı.
"Ben geri döndüm evet. Ben senin sizin için geldim kızım. Minik bebeğim benim."
Kendine çektiği minik beden gülümseyerek ona kollarını doladı. Artık ağlamak istemiyordu Hye min. Babaları artık yanındaydı ve tamamiyle mutlu olabilirler demekti bu. Chan'a doğru koştu Hye min, chan kollarına aldığı gibi ayağa kalktı kızıyla beraber. Bu kadar duygusallık yeterdi. Hepsi yüzlerini kuruladıktan sonra bir aile kucaklaşması yaptılar. Küçük Hye min sonrasında Hyunjin'in de merak ettiğio soruyu Chan'a sormuştu.
"Baba ne zaman evimize gidicez?"
Hyunjin heyecanla eşine döndü. En çok istediği şeydi artık evine gitmek. Chan sakince gülümsedi ve kızına döndü.
"Jisung amcanla gidip arabayı hazırlayın bende prensimizin eşyalarını alıp geliyorum."
Bir saat kadar önce doktor kontrollü bir şekilde eve gidebiliceklerini sadece psikolog randevularına aşırı önem verilmesi gerektiğini söylemişti. Hyunjin'in fiziksel yaraları kendini iyileştirmeye başlamıştı bu nedenle illa hastanede kalmalarına gerek kalmamıştı. Tanıdaklarına ve zarar vermeyeceğine emin olduğu kişilere karşı haphephobiası çok ortaya çıkmıyordu. Bu nedenle haftada iki kez normal doktor ve psikolog gayet uygundu.
Hye min ve jisung arabaya giderken Hyunjin Chan'a atlamıştı. Eşine aşkına sımsıkı sarılırken tekrarlıyordu.
"Chan kızım, kızımız beni hatırlıyor. Anlatıyormuşsun ona belli. Chan ben ben inanılmaz mutluyum seni çok seviyorum."
Chan gülümserken onu izlerken sevgilisi hızlı hızlı konuşuyordu. Bu hallerini daha doğrusu her halini çok özlemişti. Ve odadan çıkmadan bu özlemini sevgilisinin dudaklarına yapışarak göstermek istedi. Uzunca bir süre gösterdi de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
moon | hyunchan
Teen Fiction"Çooook eski zamanların birinde iki arkadaş varmış, onlar geceleri ay ışığı altında kimsenin yaşayamadığı maceralara atılırlarmış- "sonra ne olurmuş baba?"