Jeongyeon ve Jisoo karşılaştıkları günden sonra hiç birbirlerinden ayrılmamışlardı. Her ne kadar ikilinin arasında "arkadaşlık" olsa bile jeongyeon aşkına karşı gelemiyordu. Jisoo'yu her gördüğünde öpmek, ona deli gibi sarılmak, saatlerce dizinde yatıp ona olan aşkını anlatmak istiyordu. Ama olmuyordu işte. Jisoo başkasına aitti ve hep öyle kalacaktı.
Yine buluşacakları bir gündü ve Jeongyeon buluşacakları tepeye iki saat önceden gelip burayı hazırlamıştı. Bugün onunla ona olan ilgisini konuşmak istiyordu. Jisoo geldiğinde Jeongyeon ona sarıldı. Jisoo jeong'un ona olan ilgisinin farkındaydı aslında. Ama karşılık vermek istiyor muydu emin değildi. Lisa'yı tamamen unutmayı kafasına koyduğundan beri aslında yeni birilerine şans vermek nasıl olur diye düşünmeden edemiyordu. Jeongyeon'un sarılışına karşılık verirken aklında dolanan tüm çıkmazlar onu çok boğuyordu. Ayrıldıklarında Jeongyeon Jisoo'nun elini tutarak onu yemek yiyecekleri örtünün üzerine oturttu. Elleri bir saniye bile ayrılmazken Jeongyeon heycanla konuşmaya başladı.
"Bak bugünkü yemeklerinizin hepsini ben yaptım. Eğer beğenmezsen seni uçurumdan aşağıya atarım ve kutarmam" diyerek jisoo ile bir nevi dalga geçiyordu. Jisoo güldü.
"Hani sen benim kahramanımdın ve beni her zaman kurtarırdın?" Dedi Jisoo. Lise yıllarındayken Lisa'dan Jisoo'yu koruyan yegâne kahraman Jeongyeon'du... Jeongyeon aklına gelen anılarla gözlerinin dolmasına engel olamadı. Jisoo'ya ilk aşık olduğu zamanlar geldi aklına. Jisoo'nun gözlerine baktı bir süre sonra toparladı kendini.
"Tabiki seni her zaman kurtarırım ama konu yemeklerim eğer onları beğenmezsen ölürsün Kim Jisoo." diyerek ellerini göğsünde birleştirdi. Jisoo jeongyeon'un yemekleri konusunda ne kadar hassas olduğunu biliyordu ve gülmesine engel olamadı.
"Özür dilerim, özür dilerim. Yüce Jeongyeon'un yemeklerini beğenmeyecek kişiler ölmeli." Dedi. Jeongyeon da buna güldü. Aralarındaki bağı seviyordu. Birbirleri hakkında herşeyi bilmelerini de öyle...
"Her neyse hadi yemekleri yiyelim. Soğukken güzel olmuyorlar." Dedi jeongyeon. İkisi birlikte yemeklerini yediler, şakalaştılar, birlikte gülüştüler. Eski zamanlara dönmüş gibilerdi. Herşey harika gidiyordu ikisi içinde.
Jisoo, Jeongyeon'un yanında Lisa'yı unutmuş gibiydi.
Jeong yiyecekleri toparlarken Jisoo'nun aklına bir fikir geldi. Jeongyeon'la birlikte lise yıllarındayken el ele tutuşup tüm bu parkı dolanır en son tepeye çıkıp birlikte dilek dilerlerdi.
Jisoo'nun dileği hep Lisa olurken Jeongyeon'un dileği hep Jisoo olurdu.
Jeongyeon'un işi bittiğinde Jisoo onun elinden tuttu ve hiçbir şey söylemeden onu sürüklemeye başladı.
"Nereye gidiyoruz?" Diye sordu Jeongyeon şaşkınlıkla. Jisoo onu sürüklemeye devam ederken sorusunu yanıtladı
"Geçmişe.."
"Ya Kim Jisoo ne diyorsun anlamıyorum?" Jisoo birden durup arkasında döndü.
"Lisedeyken el ele yürüyüp tepeye çıkmamızı ve dilek dilememizi özledim. Seni özledim. Bu yüzden bugün geçmişe gidiyoruz Jeong." Dedi. Jeongyeon şaşırsa da Jisoo'nun böyle şeyler söylemesi kalbini hızlandırmıştı.
"bende.. bende seni özledim." dedi Jeongyeon. Sonrasında günlerini o güzelim parkta eskiden olduğu gibi el ele geçirdiler. En son akşama doğru tepeye çıkıp birlikte dilek dilediler. Bu sefer ikiside birbirini dilemişti ama Jisoo'yu dileyen başka biri daha vardı...
🫐🫐🫐
Sanırım Jeong'un da benim de hiç şansım olmadı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ropes And Flowers - Lisoo
FanfictionLalisa babasının isteği üzerine nefret ettiği Kim jisoo ile evlenmek zorunda kalır Jisoo Lalisa'ya deliler gibi aşıktır ancak aşkı lalisa'nın nefretini bitirebilecek kadar güçlü müdür? (not: bu hikayenin konusunu tiktok üzerinden bir pov'dan aldım.)