Yıldıza bastıysak okuyalım mı? ⭐
🌾🌾🌾🌾
Hare bilgisayar ekranına bakarken gözleri sürekli üçlü koltukta elindeki tabakla oturan ve dikkatle maç özeti izleyen Taner'e takılıyordu. Dikkatini bir türlü veremiyor, sürekli raporda hatalar yapıyordu. Gökhan, daha fazla dayanamayıp konuşmaya başladı. Hare'nin gerginliğinin farkındaydı.
"Hare sakin ol, işine odaklan, benim için bir sıkıntı yok." Gökhan dudaklarına yamuk bir gülüş yerleştirdi. "Rahatsız olmuyorum ben; aksine onu çok iyi anlıyorum. Benden hoşlanmadı. Seni de kıskandığı için burada. Bizi yalnız bırakmak istemedi."
Hare hiddetle söylenmeye başladı.
"Ya ne kıskanması allasen!"
Hare gözlerini kısıp sinirle umarsızca televizyon izleyen Taner'e doğru bakarak konuşmaya devam etti. " Daha düne kadar televizyonda 'Tülay geri dön! ben sensiz yapamıyorum Tülay' diyen adam gibiydi. Şimdi ne oldu da bir ayda, beni fark etti de kıskanmaya başladı? Ondaki; oyuncağı elinden alınan çocuk şımarıklığı. Diğer oyuncağını kaybetmemek için çabalıyor, onunla ilgileniyor."
Gökhan başını olumsuz anlamda sallayıp konuşmaya başladı. "Ben hiç öyle zannetmiyorum Hare. Pişman hem de çok pişman; ama ne yapacağını bilmiyor, o kadar acemi ki bocalıyor, bocalarken de seni biraz kızdırıyor."
Hare Gökhan'ın gözlerinin içine doğru baktı. Gökhan'ın gözlerindeki kararlılığı gördüğünde minik ellerini Gökhan'ın kocaman ellerinin üzerine kapadı ve yavaşça sıktı. "İyi ki varsın Gökhan. Senden başka dertleşecek kimsem yok. Öykü'ye anlatamam, anlatsam kıyameti koparır. Abime her şeyi anlatır, işler iyice geri dönülmez bir hal alır. İyi ki varsın, iyi ki yanımdasın."
Gökhan ellerinin üzerindeki minik ellere baktı ve destek olmak için avcunun içindeki yumuşak elleri baş parmağı ile okşadı. "Ne zaman istersen yanında olacağımı bilmelisin."
İki arkadaş birbirine bakıp sessizce konuşurken masaya vurulan sert tabak ile Hare yerinden sıçradı. Kafasını kaldırdığında sinirden gözlerinde şimşekler çakan Taner'i gördü. Taner'in bakışları tek bir yere kitlemişti. Gökhan ve Hare'nin birleşen ellerine. Oturduğu koltukta göz ucuyla baktığında ikilinin sessiz sessiz konuştuğunu fark etmiş, sonrasında birleşen eller ile sinirle yerinden kalkmıştı. Hare usulca elini Gökhan'ın elleri arasından çekti. Bakışlarını tekrardan Taner'e çevirdi.
"Bir şey mi istedin Taner?" diye ters bir üslupla söylendi.
Taner kaşları çatık bir şekilde cevap verdi. "Tabağımı tazelemek için geldim ama birden elimden kaydı, sert bir şekilde düştü. Kusura bakma böldüm sizi de." Sonrasında kurduğu cümle ile Hare'nin kaşları çatıldı. Taner resmen kendine ima da bulunuyordu. Sinirle masadan kalkıp mutfağa doğru ilerlerken Taner'e seslendi.
"Taner mutfağa gelir misin? Kahve yapacağım, bana yardım et! Fincanlar çok yüksekte!"
Taner ikiletmeden yerinden kalkıp mutfağa doğru adımladı. Hare sinirden köpürdükçe köpürür bir halde mutfakta volta atıyor, Taner'in gelmesini bekliyordu. Genç adam mutfağa girer girmez ateş saçan yeşil gözleri onu hedef aldı. Hare öfkeden dişlerini sıka sıka tıslar gibi, "Ne yaptığını sanıyorsun sen ya? Ne o imalar tabak çarpmalar. Deli misin sen?" diye söylendi.
Taner tıslayarak güldü. "Senin çalışmaktan kastın el ele göz göze muhabbet etmek mi? Burada bende varım, ne bu samimi haller böyle!? Dua et sadece tabağı masaya çarptım. Kaldırıp o şerefsizi masaya da çarpabilirdim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EVCİLİK OYUNU
General Fiction"Bazen düşünüyorum. Başka bir zamanda başka bir yerde tanışsaydık keşke." dedi parmak uçları o asi siyah tutamlara dokunabilmek için karıncalanıyordu. "Hikayemizin böyle başlamadığı, böyle yıpranmadığımız başka bir zaman." Mavi gözleri acıyla kısıld...