Bugün Jin'in doğumgünü diye, bu bölümü de salıyorum. Bakalım yaratıcı küfürler gelecek mi...
İyi okumalar!
- Lú.
__
Onun kokusu benim ilacımdı.
Kendimi keşfetmeye başladığım zamanlarda sığındığım tek liman, burnuma dolan leylak kokusuydu. Kendimi birden o kokuyu anımsamak isterken buluyordum, lise zamanlarında kavga ettiğimde, ailemle tartıştığımda kendimi çıkmazda bulduğumda leylak kokusuna koşuyordum. Bu benim için alışkanlık olmuştu artık, daha çok bağımlılık gibiydi. O ünivesiteye gittiği zamanlarda haftasonlarında kendimi Seul'de buluyordum. Bir saatlik tren yolculuğunun ardından tren garında onunla buluşmak ve kokusuna kavuşmam benim için harikulade bir şeydi. Boynuna kaç defa öpücük kondurduğumu bilmezdim. O da ne kadar güzel güldüğünü bilmezdi.
Şimdi ise kapısının önünde ağlamaklı bir ifadeyle duruyordum. Güç toplamaya çalışıyordum. Titreyen parmaklarımla zile bastım. Çok geçmeden açtı kapıyı, çiğ sarı saçları dağılmıştı, giydiği bol tişört altındaki kısa şortu neredeyse kapatacak kadar uzundu. Şu andaki halimizde olmasak gülerek ona yaklaşır öpüp kucağıma alırdım; şimdi ise yapabildiğim tek şey derin iç çekişim sayesinde bakışlarını üzerimde sabitlemek olmuştu.
Kollarını iki yana açıp, beni beklediğinde yanağımdan süzülmesini engelleyemediğim yaşlarla ona atıldım. Burnum anında köprücük kemiğinin üzerine değmişti, ellerim incecik belinde birleşmiş, dudaklarım boynunu öpmemek için direniyordu. Ellerim yavaşça çözüldü, sırtına doğru çıktı. Kontrol ediyordum onu, iç güdüsel bir şeydi bu.
Sonra... Yabancı bir koku aldım. Yoğundu, karamel kokusuydu bu. Ağır bir parfümdü. Elektrik çarpmış gibi geriye adımladığımda Jimin irkilip soru soran gözlerle bana bakmıştı. "Leylak kokmuyorsun," dedim. Sesim biraz kısık ve hırıltılı çıkmıştı. Bakışlarını kaçırmış, sanki kapı süsü ilgisini çok çekiyormuş gibi ona bakmaya başlamıştı. "Jimin leylak kokmuyorsun."
Omuzlarım yenilgiyle düşmüştü. Yıllardır aşina olduğum kokusu yoktu artık. Gücümün kalmadığını hissettim. Yere çökerken ellerim tişörtünün eteklerine tutunmuştu. Başımı karnına yaslamıştım. "Bilirdim ben, senin kokunu ezbere bilirdim." Hıçkırıklarım ağzımdan firar edince minik parmaklarını saçlarımda hissettim. Okşamak yerine iteliyordu. Daha çok acıdı canım, parmaklarım ondan kopmak istemiyor gibi sıkılaştı; avucumun içine hapsettim tutunduğum kumaş parçasını. "İki dakika doldu," derken sesi düzdü.
Sertçe itildim, sırtım apartmanın kirli zeminine çarptı. Nereden destek aldığımı bilmeden ayaklanıp kapanmak üzere olan kapıya yöneldim. Ben kapıya tutunduğumda çoktan kapanmıştı. "Başkasının kokusu muydu peki?" Yanaklarımdan akan yaşlar, boynuma süzülüyordu. Cevap gelmedi. "Kapıyı aç Jimin. Öyleyse affederim ben seni. Bir şey demene gerek kalmaz. Gözlerime baksan, affederim..."
O gece çok yalvardım;
Ama kapı açılmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blue & grey ° jikook
Fiksi Penggemar[Texting] Jimin, Jungkook'u terk eder. Ayrılığı bir türlü aşamayan Jungkook ise kendini durduramaz ve her gün aşkının peşinden koşmaya devam eder. Fakat bir gün vazgeçtiğinde hiç beklemediği bir şey öğrenir.