Öhöm, dayanamadım attım bölümü ya üf sodöwpdlwpwlwpeşw neyse, diğer bölüm JK herkese ulti açacak o yüzden bölümün gelmesi bi' 2-3 günü bulur.
EE BAKALIM JİMİN JUNGKOOK'TAN NEDEN AYRILMIŞ?
- Lú.
—
Saat gece yarısına yaklaşıyordu.
Bugün 8 Aralık'tı. Öğlen tam 12'de şarkım Youtube'a yüklenmişti. Yüklendiği gibi gündem olmuş, Twitter'da etiketlerde bir numaraya oturmuştu. Müzik listelerinde yüksek bir çıkış bekliyorduk, onlar da haftasonu belli olacaktı. Şirkette olan kutlamadan çıkmış metroyla Busan'a dönüyordum. Aklım sürekli olarak Hoseok hyungla konuştuklarımızdaydı. Sarhoş halinden faydalanmak istememiştim ama... Ayık kafayla konuşsaydım ağzından asla laf alamazdım.
Ağzımdaki maskeyi düzeltip son durakta indim. Yeraltından çıkıp taksi çevirdikten sonra gideceğim yerin adresini verip telefonumu kontrol ettim. Mesaj yoktu. Aslında bildirim ekranı tebrikler mesajlarıyla doluydu, gruplardan gelen etiketler de düşmüştü bildirim paneline ama ondan mesaj yoktu. Derin bir nefes alıp camdan dışarıyı seyretmeye başladım. İhtimaller, kırgınlıklar, düşüncesizlikler silsilesinde boğuşmak kolay değildi benim için. Toparlanmam gerekiyordu fakat... Onu dinlemeden peşin hüküm veremezdim.
Sekiz-dokuz ay öncesine kadar sık sık gelip gittiğim evin önünde durduğumuzda taksiciye parayı uzatıp araçtan indim. Hava soğuktu, üzerimdeki yünlü mont kar soğuğunu engelleyemiyordu. Kapının önüne vardığımda zili çalıp bekledim. Sonunda canımı acıtan o yüzle karşılaştım.
"Jungkook?"
Gülümsedim. "Merhaba hyung, geçebilir miyim?" Çiğ sarı saçları dağılmıştı, sadece depresyondayken giydiği pijama takımı üzerindeydi. Saçlarını daha da karıştırıp yüzünü buruşturdu. "Aslında içerisi biraz şey.." Gülüp ayakkabılarımı çıkarttım. Benden çekinmesi komikti çünkü bir zamanlar her halini gördüğüm adamdı o. Dağınık veya toplu... Pis veya temiz... Her şeyiyle güzeldi. "Sorun değil."
İçerisi gerçekten de dağınıktı. Salonda sadece pencerenin hemen yanına koyduğumuz abajur ışık saçtığı için salon loştu. Koltuğun üzerinde bir sürü abur cubur poşeti vardı. Televizyonda beraber izlemek istediğimiz Blue Period animesi açıktı. İzlerken üzerine aldığı kırmızı battaniyesi özensizce yere atılmıştı. Atıştırmalıkları kenara çekip oturdum. O ise hepsini kucaklayıp mutfağa götürdükten sonra yanıma geldi. "Kutlamadasın sanıyordum."
Neden geldiğimi merak ediyordu.
"Kutlamadaydım aslında çıktıktan sonra eve gitmeden önce yanına uğramak istedim." Kaşlarını kaldırıp kafasını salladı. Öğretmeninden azar yemiş çocuklar gibi oturuyordu. Bakışları bana değmiyordu. Kısaca, Yoongi hyunglar gelmeden önceki özgüveni onu terk etmiş gibiydi. Karşımda küçülüp yok olmak istercesine kaçış yolu arıyordu. Beni kuşkulandıran ilk şey buydu aslında. Benden kaçması. Beni defalarca kez iterdi o ama asla kaçmazdı. "Tebrik ederim. Klibi izledim çok başarılıydı. Keza şarkın.. Sözleri çok güzel. Etkilendim. İyi iş çıkarmışsın Jungkook." Şimdi ise benimle gururlanır gibi bakıyordu.
"Teşekkür ederim ama konuşmak istediğim konu bu değil. Ayrılığımız hakkında konuşmak istiyorum." Bir anda yüzü sertleşti, dizlerindeki elleri yumruk halini aldı. Sıkıntıyla verdiği nefesi ruhuma karıştı. "Aştığımızı sanıyordum."
"Aştık ama bana hala bir neden vermedin."
"Sana nedenini söyledim. Küçüktün, toydun..." Elimi kaldırıp saçlarını okşamaya başladığımda kızgınlığının yerini şaşkınlık almıştı. "Karşında salak yok hyung." Elimin altındaki ipek saçları bana dünyalara sahipmişim gibi bir his tattırıyordu. Huzurdu sanırım bu. Aylar boyunca hasret kaldığım huzur... "Yoongi hyungun seninle konuştuğunu biliyorum." Cümlemin sonunu duyduğu an irkilip geri çekildi. Dokunuşumdan kurtulup telaşla ayağa kalktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blue & grey ° jikook
Fanfiction[Texting] Jimin, Jungkook'u terk eder. Ayrılığı bir türlü aşamayan Jungkook ise kendini durduramaz ve her gün aşkının peşinden koşmaya devam eder. Fakat bir gün vazgeçtiğinde hiç beklemediği bir şey öğrenir.