1

62 6 0
                                    

Elf Krallık'ı büyük bir telaş içindeydi. Saray çalışanları heryede koşturuyor aynı zamanda yeni doğacak olan varis hakkında konuşuyorlardı. Kraliçenin bir bebeği olacaktı. Kral haberi alır almaz koşa koşa karısının yanına geldi. Kraliçenin elini tuttu ve ona destek olmaya çalıştı. En sonunda bir ağlama sesi duyuldu. Kraliçe bitkin düşmüş bir şekilden oğlunu eline aldı. İkisinde mutluluk gözyaşı döküyordu.

Bu sırada Vampir kırallığınında bu durumdan farkı yoktu. Onlarında bir oğlu olmuştu.

(20 sene sonra...)

(Changkyun'un ağzından)

-Hey Changkyun koşma düşeceksin!

Abim arkadan bağırırken hala koşmaya devam ediyordum. Hedefim olan bahçeye ulaşınca durdum ve abimi beklemeye başladım. Aslında pek abi denilmez aramızda sadece 1 yaş olmasına rağmen ona abi dememi söylüyor, ne kadar istemesemde.
En sonunda gelince yanına gittim. Berabere at sürecek ve sonra piknik yapacaktık. Abim benim tam tersimdi duygularını belli etmez, biraz soğuktu. Ama bana karşı daha kibar. Yine de ben onu her haliyle seviyorum.
-Changkyun sakın yanımdan ayrılmıyorsun. Kaybolursa seni arayamam Tamam mı?

-Tamam hyung.

Tamam mı dediğinde biraz ürkmüştüm. Sanki soru sorar gibi değil de "Eğer yanımdan ayrılırsan seni öldürürüm gibi söylemişti". Ah bu arada abimin adı Kihyun. Söylemeyi unutmuşum, yaşlanıyorum galiba...
Daha sonra atlara bindik. Abim yanına ok ve kılıç bense sadece kılıç almıştım. Gerçekten oku güzel kullanıyor. Piknik sepetini atıma koyduktan sonra gitmeye başladık.

Kihyun'nun ağzından

İlk olarak Changkyun'a göle gitceğimizi söyledim. Buralara vampirler de geldipi için yanımıza silahlarımızı da almıştık. Vampirlere olan düşmanlığımız çok uzun süredir var. Her ne kadar gitceğimizi yer bizim bölgemiz olsada vampirler kural dinlemeyip yine de geliyorlar ve tahmin ettiğiniz gibi ben bir elfim.
Gideceğimiz tere geldiğimizde atımdan indim. Changkyun ötüyü ve yiyecekleri hazırlarken bende biran etrafa bakındım. Sonuçta vampir çıkabilirdi değil mi? Changkyun veni çağırdığında yanına gittim ve yemeğimiz yemeye başladık.

(3 saat sonra...)

Hava kararmıştı. Beraber çok eğlenmiştik ne kadar hislerimi belli etmiyor olsana onu seviyordum ve ona zarar veren herkesi gözümü kırpmada öldürebilirim, kin olursa olsun.
Toparlandık ve tam atıma binecekken çalıların oradan bir ses gelmeye başladı Changkyun'a burada kalmasını söyledim ve kılıcımı çıkartıp otara yavaşça ilerlemeye başladım. Oraya gittiğimde aniden önüme bir vampir atladı biraz geriledi ve ona kılıcımı doğruttum. Yüzünü incelediğimde kafasında bir taö olduğunu gördüm. Acaba bu prens miydi? Benim yaşlarımda, benden biraz uzun, siyah saçlı biriydi.
-Sen kimdin?
-Ah beni tanımıyor musun?

O kadar rahat söylemişti ki bunu sanki boğazına kılıç dayamıyormuşum gibi.

-Tanımam mı gerekiyor?
-Evet ben vampir prensi Lee Minhyuk.

Tam tahmin ettiğim gibi.

-Ah tabi tanımazsın, sen bir elfsin ve artık çeksen mi şu kılıcı tedirgin oluyorum beni öldüreceksin diye zaten istesnde öldüremezsiniz yoksa krallığımız size saldırır.

Kılıcı indirdim ve suratına yumruk attım. Bu kendini beğenmiş tavırları sinirlerimi bozmuştu. Yüzüne bile bakmadan arkamı Changkyun'un yanına ilerledim. Atıma bindim ve Changkyun'a hadi gidelim dedim.
Yol boyunca sorular sordu ama cevap vermedim. Umarım başımız belaya girmez o vampir bozuntusu yüzünden. Sarayın bahçesine girip atlarımızı askerlere verdik. Ardından odama çıktım. Üstün kirlenmişti. Üstümü değiştirdim ve yatağıma uzandım, yorulmuşum. Uzandığı gibi uyuya kalmışım.

Merhaba herkese! Bu benim ilk hikayem umarım beğenirsiniz.

Shipler:

Kihyuk
Jookyun
2won

En kısa sürede yeni bölümler gelecek. Görüşmek üzere.

LOVEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin