gözlerin lens mi? hayır... floresanlar--

571 76 94
                                    

Bir insanın bir insana ısınması ne kadar sürede gerçekleşirdi? Bir insanın bir insana güvenmesi ne kadar sürerdi peki? Belli bir kuralı veyahut belli bir zamanı var mıydı, yoksa kendiliğinden gelişen bir süreç miydi? Kuralı varsa ne kadardı? Kendiliğinden gelişen süreçse nasıl ilerliyordu? Belki bu soruların cevapları net olarak verilirse, karşılıklı ilişkinin de belli bir adı olurdu.

Fakat sanki... Yoktu.

Eren için de, Can için de... İlişkilerinin bir adı yoktu.

Eren biliyordu ki, İstanbul'a gittiğinde sadece arkadaş olarak nitelendirilmeyeceğinin farkındaydı. Can'dan o enerjiyi aldığı gibi, açıkçası, kendisi de öyle hissediyordu. İkili ilişkide kaç pozisyon olurdu peki? Arkadaş olarak adlandıramıyorsa bu ilişkiyi, ne diye adlandırabilirdi ki? Sevgili mi? Hayır, sevgili olacak kadar derinlikleri de yoktu.

İkisinin arasında bir yerde kaldığına emindi ama adı ne olurdu bilemiyordu.

Flört mü? Şaka gibi.

Bir süredir aklını kurcalayan bu durum uzun saçlı genci hem rahatsız hissettiriyor, hem de belki de olması gereken budur diye düşünmesine sebep oluyordu. Belki isim vermese ve böyle ilerlese Can için de, kendi için de daha iyiydi. Ne arkadaş kalacak kadar uzaklardı, ne de sevgili olacak kadar yakınlardı.

İkisi de biliyordu.

Can için de farklı değildi bu durum. Eren yanına gelecek diye uykularının kaçmasının, heyecandan ne yapacağını şaşırmasının bir anlamı vardı. Bir arkadaş için fazla değer veriyordu Eren'e, belli de ediyordu bunu. Şimdiye kadar belirtmekten de çekinmemişti. Peki ya arkadaştan daha fazla değer veriyorsa sevgili mi olması gerekiyordu? Daha kelimenin tam anlamıyla ilk defa görüştüğü çocukla?

Fazla hızlı gitmenin alemi yoktu.

Bu nedenle zaman, bu sürecin en iyi ilacı gibi duruyordu. Kasmayacaktı, kararlıydı. Tamamen duruma göre hareket edecekti ve ne yaparsa yapsın pişman olmayacaktı. Kalbinin derinliklerinde Eren'in en ufak hareketine karşılık bas bas bağıran sesleri şimdilik görmezden gelmek, görünen durum için en sağlıklı yöntemdi.

Eren'in kendisini kırmadan verilen cezaya uymasının ardından fazla oyalanmadan eve gelmişlerdi. Bu da ayrı bir olaydı resmen. Çocuk o kadar anlayışlıydı ki, sırf istedi diye cosplay yapmıştı, saçma sapan bir şarta Jaeger'ın denize karşı hareketini bile yapmıştı. Şaka gibiydi. Can zaten Eren sadece yapmanı istiyorum derse bile saçlarını kıvırcık yapardı fakat ciddi anlamda gönlü olsun diye dediklerine razı olmuştu uzun saçlı. Düşündükçe dudaklarındaki gülümsemeye engel olamıyordu. Bir lafına cosplay yapmıştı. Şakasına sunduğu şart içinse istediği hareketi gerçekleştirmişti.

Şimdiyse onu rahat bir şeyler giymesi için yatak odasına yollamıştı ve kendi de mutfağa geçmişti.

Eren birkaç güne yetecek kadar doldurduğu valizinden siyah bir eşofman altı ve tişört çıkardığında, aynı zamanda gözü odaya takılı kalmıştı. Garip bir şekilde zevkleri benzerdi. Geniş odada duvar kenarında çift kişilik bir yatak duruyordu. Hemen karşısında düzenli çalışma masası vardı. Kendi odası gibi koyu renklerle değil, açık ve gri renklerin ağırlık olduğu eşyalarla doluydu oda. Masanın hemen yanında minik bir iki katlı kitap rafı vardı ve rafın hepsi ders kitaplarıyla doluydu.

Tişörtünü kafasından geçirirken yatak ucunun karşısında kalan büyük kitaplığa baktı. İstemsizce gülerken biraz daha yakınına gitti, çünkü zevkleri gerçekten aynıydı. Kitaplığın üst üç rafı mangalarla dolu, diğer üç rafı da romanlarla vesaire doluydu. Kendi odasından tek farkı, Eren loş ve göz yormayan ışıktan hoşlanırken, Can duvar diplerine led ışık döşettirmişti ve bir duvarını boydan boya manga sayfalarıyla kaplattırmıştı. Onun haricinde odası aynı kendisininki gibiydi.

that's rough, buddyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin