6.14.19

30 4 0
                                    

96:54:13

"Hanımefendi."

Masanın hemen yanında duran garson ikinci kez seslendi, ama kadının bakışları kafenin kapısından asla ayrılmıyordu nedense.

"Siparişinizi alabilir miyim?"

Rosé nihayet ona döndüğünde şaşkınlık ve utançla kızardı, ne zamandan beri oradaydı bu adam bilmiyordu.

"Bir çikolatalı kek istiyorum," dedi sakin bir tonda. Genç adam kağıda not etti söylediğini, ardından hatırlamış gibi devam etti kız. "Bir de çilekli süt."

Adam son isteği, hatta tamamiyle genç kadını tuhaf bulsa da aldırmadan uzaklaştı masadan. Rosé o gittiğinde bakışlarını tekrar kafenin kapısına çevirdi, çok geçmeden büyük cam kapı aralandı.

İçeriye iki kız girdi, tarzlarıyla tepeden tırnağa ters olan bu ikiliden ayıramadı gözlerini bir süre. Birisi koyu kahve saçları ve siyah kazağıyla maskülen görünüyordu, diğeriyse sarı saçları ve beyaz elbisesiyle papatya gibiydi.

Sıcak bir sarılmanın ardından yakınlardaki bir masaya ilerlediler, bu süreç boyunca onları takip ediyordu kızın hareleri. Arkadaşlarını olduğunu düşündüğü iki çocuğun masasına oturduklarında önüne dönü, kendini çok yalnız hissediyordu tüm bunlara tanıklık ettikçe.

Jisoo'nun yokluğuna alışamıyordu, denemek bile istemiyordu. O sadece sevgilisini geri istiyor ve her geçen gün bıkmadan onu bekliyordu. Burnuna dolacak ufacık bir kokuya, ona Jisoo'dan gelecek minik bir rüzgara, esintiye dahi muhtaç beklemek kalbinde bir taş ağırlığına sahipti.

Dışarının havası ve içerinin kalabalığı arasında sıkışan ruh hali daha fazla masada tutamadı onu, hızla ayaklanıp kafenin cam kapısına yürüdü. Önünden geçtiği masaya baktı göz ucuyla, siyah saçlı kızın sarışını tutkuyla öptüğünü gördü. Dolan gözlerini sıkı sıkıya kapatarak yok etmek istedi gördüklerini, aklının bir kenarlarından yankılanan boğuk sesi susturmak istedi.

"Burada olmaz Jisoo," genç kız yüzüne iki parmak mesafesindeki kadına sesleniyordu. Aralarındaki tatlı arkadaşlık bağının son bir aydır çok farklı yerlere taşınmasıyla bu hale gelmişlerdi, Chaeyoung bundan mutsuz da değildi. Aksine, onu fazlasıyla seviyor ve etrafta bulunan herkesi yok sayıp dudaklarını öpmek istiyordu.

"Hiçkimse umrumda değil minik sincabım." Jisoo'nun tavrı Chaeyoung'un tam da beklediği, istediği gibiydi. Kalp şeklinde içini eriten dudakları dudaklarında hissettiğinde elini kızın yanağına yerleştirmiş, bu derin öpücüğe karşılık vermişti.

"O güzel dudaklarını öpebilmek için günlerdir bekliyorum Chaeyoung." demişti Jisoo ufak bir nefeslenme için geri çekildiğinde. "Aslında, sadece dudaklarını değil.."

Chaeyoung kızardığını hissetmişti, yanakları alev alevdi ve sevdiği kadının bu tavırları onda hiç tahmin edemeyeceği hisler yaşatmıştı.

"Kalbini, ruhunu, tüm bedenini.." genç kadının eli kızın ince belini bulmuştu, bu ilk dokunuşuydu ve bunda bile ellerinin beli için var olduğunu düşünmüştü. "Hepsini bir bir öpüp benim yapmak istiyorum Rosie."

Genç kız apar topar ayrıldığı kafenin ardından sokakları hızlı hızlı yürüyor, tam olarak ne yöne gideceğini dahi kestiremiyordu. Evi çok uzakta olmamalıydı, şehrin neresinde olursa olsun bulurdu evini.

Nitekim de öyle oluyordu ya, kızın bedeni ezbere bildiği yolu aynı kalbinde minik bir mıknatıs varmış gibi çekile çekile aşmaya başlamıştı çok geçmeden.

Bilindik sokak, yaz yağmurlarından ıslak kaldırım, Jisoo'nun her gördüğünde takılmaması için Chaeyoung'u kendine çektiği ufak çatlak derken evin kapısında durdu genç kızın adımları. Bakışları, bedeni burda da olsa kızın aklı, kalbi buralardan çok uzaktaydı.

"Sonunda.. Evdeyim."

İçeri girip teki farkı terliklerini giydi, omzundaki ufak çantayı askılığa yerleştirdi. Aç hissetmiyordu, susamıyordu. Doğrudan yatak odasına, en çok günlerini geçirdiği yere yöneldi. Bozulmamış yatak, kapısı hafif aralık balkon, uçuşan beyaz tüller.. Hepsi sabah bıraktığı gibiydi.

"Ben geldim güzellerim." dedi, odanın sol köşesine kurulu çiçeklerine doğru. "Üzgünüm.. Bugün de annenizle gelemedim."

İç çekip gözlerini sildi, çiçeklerine karşı mahçup hissediyordu. Evinde bulunan her bir eşyaya, onunla anısı olan her şeyine mahçup hissediyordu.

"Ama endişelenmeyin.. Siz bana söylemeseniz de ben ne zaman geleceğini biliyorum." kız burukça gülümseyip üzerindekileri pijamalarıyla değiştirdi. "En yakın zamanda."

Yatağa uzanmadan masasının başına ilerledi, bugün fazlasıyla yorgun ve dalgındı ama bu Jisoo'yu düşününce bir engel değildi ona. Sandalyesine yerleşip pembe tüylü kalemini aldı eline, defterini açıp son kaldığı yere baktı. Neredeyse tam 365 sayfa olacaktı, çok az kalmıştı buna.

Sevgilim Jisoo,

Bugün sensiz 361.günümdü. Defterimin neredeyse sonuna geldim, birkaç gün sonra bitecek.. İçimden bir ses defteri tamamladığım gece geleceğini söylüyor.

Bugün oldukça sakin bir gündü, dükkanı kapadıktan sonra bir kafeye gittim. Ben ordayken eve gelip beni bulamayacaksın diye çok korktum unni, pek durmadım o yüzden orda. Hemen çıkıp eve geldim, ama maalesef ki yoktun evin önünde.. Olsun, yine de umudumu kaybetmedim. Çiçeklerimizle konuştum, bana yine söylemediler ne zaman geleceğini ama ben biliyorum.

Kafede bir çift gördüm unni, aynı bizim gibilerdi. Bir süre izledim onları, beni öptüğün zamanı anımsadım. Çünkü siyah saçlı olan sarışını öpüyordu. Sen de geldiğinde beni öyle öpersin, değil mi Jisoo?

Bugün fazla dalgın ve yorgunum sevgilim.. Affet beni. Toparlayamıyorum cümlelerimi, hep seni gördüğümde elimin ayağımın dolaşması gibi.. Hakikaten, öyle panik yapmayı bile çok özledim. Çabucak dön, olur mu Jisoo? Söz veriyorum seni gördüğüm ilk anda böyle panikleyeceğim, sırf sen beni şirin buluyorsun diye.

minik cezayir menekşen.

petite pervenche,, | chaesooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin