6.15.19

28 3 0
                                    






73:01:03

Sevgilim Jisoo,

Sarı saçları masadan deftere uzanan kız duraksadı, tüylü kurşun kalemi bir tur döndürdü parmakları arasında. Ne yazmalı, nasıl betimlemeliydi ki bu günü? Kendi bile tarif edemiyordu yaşadığı buhranı, gördüklerini, işittiklerini.

Bugün sensiz tam 362. günümdü. Sabah her şey oldukça normaldi, işe gittim, rafların tozunu aldım, karışmış kitapları düzenledim, yeni gelenleri yerleştirdim. Ama sonra.. Olanlar oldu.

Akşam dükkanı kapayacağım zaman Jennie geldi, oldukça mutlu ve sevecen görünüyordu. Beni sahilde gezmeye götürmek istediğini, ufak bir piknik için çilekli kurabiye yaptığını söyledi. Çileği görünce dayanamadan kabul ettim, seni beklemem gerekiyordu biliyorum unni. Ama çileğe olan zaafımı biliyorsun, Jennie çok hain bir kedi. Lalisa öyle söylüyor ona.

Her neyse, sahile gittik. Ufak bir çardakta oturup kurabiyeleri yiyorduk, o sırada sokaktan liseli kıyafetleriyle iki kız geçti. Orada ne yaptıklarını bilmiyordum, onlar için sokaklar tehlikeliydi bu saatte. Ama onlar buna aldırmadan el ele tutuşmuş yürüyorlardı, birinin beyaz çorabının üzerinde pembe tozluklar bile vardı. Çok şirin diye düşündüm, ben de onlardan giymek isterdim.

Lisedeyken oldukça süslüydüm, hatırlarsın.. beni öyle seven tek kişi de sendin Jisoo. O zamanlar bile sürekli unni diye gezerdim peşinde, hiç ayrılmak istemezdim yanından. Çünkü herkes benimle çocuk gibi giyiniyorum diye dalga geçerdi, sense bana lüleli tokalar alırdın. Çok yakıştığını söyler güldürürdün beni, üzülmeme izin vermezdin.

Şimdi de lüleli tokalar istiyorum unni.. Keşke çabucak gelsen, o tokalardan taksan yine saçlarıma. Seni çok özlediğimden değil kesinlikle, sadece tokalarımı çok seviyorum.

Bir de seni. Seni gerçekten çok seviyorum, çilekli kurabiyelerden bile çok.

minik cezayir menekşen.

Defterin açık kalan sayfasını kapatıp kalemini ufak lastiğe geçirdi, kızın gözleri hiç olmadığı kadar yorgun bakıyordu bugün. Ellerini yüzüne kapayıp sızlayan kırmızı gözlerini ovuşturdu, uykuya ihtiyacı vardı. Yoğun bir gün geçirmişti ve sevgilisine anlatmasa da çok ağır şeyler kaldırmıştı bugün kalbi.

Sandalyesinden kalkıp iki adım attı, terliklerini çıkarıp soğuk yatağa girdi. Yaz olmasına rağmen Chaeyoung'un bedeni ve bünyesi oldukça zayıftı, çok kolay üşürdü. En çok da Jisoo olmadığında üşürdü.

İnce yorganı üzerine çekti, boynuna dek kapayıp gömüldü kendi tarafına. Sol yanını hep boş bırakıyordu, olur da Jisoo bir gece aniden gelirse ona sarılarak uyuyabilsin diyeydi. Aynı olur da bir gün gelirse tüm aşkını, sevgisini verebilmek için kalbinin sol yanını da boş bıraktığı gibi.

Saat geçe ilerlerken yatağın içinde kıpırdanıp uyumaya çabalayan kız bugün arkadaşının ona söylediklerini anımsadı, ciğerlerine bir ağırlık çöktü sanki o an.

"Lalisa bana evlenme teklifi etti, düşünebiliyor musun Chaeyoung? Yakında resmi olarak bayan Manoban olacağım!"

Kızın kuruyan dudaklarından buruk bir gülüş yerleşti yüzüne, arkadaşına bu hevesi yakından tanınmamış, tatmamış gibi yalan söylemişti. Oysa o bunları yaşamıştı, hem de en güzel haliyle.

"Güzel Rosie'm.." dedi genç kadın kollarını kızın karnına sarıp ince bedeni kendine çekerken. Burnuna dolan papatya kokusu sarı saçlarından yayılıyordu kızın, Jisoo bir anlığına bu kokunun ciğerlerinin kabul ettiği tek nefes olduğunu düşündü.

"Seni çok sevdiğimi söylemiş miydim?" dedi Jisoo, ufak bedeni belinden tutarak kendine çevirirken. Genç kız mutlulukla kıkırdayıp sevgilisine baktı, usulca salladı başını.

"Söylemiştin sevgilim, yaklaşık üç bin kez falan." Jisoo gülümsedi, kalp şeklindeki dudaklarının bu hareketi Chaeyoung'u alev alev yakmaya yetmişti bile.

"Üç bin oldukça büyük bir sayı." dedi Jisoo parmaklarıyla kızın belini okşarken, bu hafif esintili teras katında onlardan başka kimse olmadığından rahattılar oldukça. Jisoo üzerindeki siyah elbiseyle, tek yanına aldığı koyu kahve saçlarıyla Chaeyoung için geceyi gölgede bırakan tek güzellik kaynağıydı.

Jisoo onun aksine parıl parıl giyinmiş sevgilisinin elbisesinde gezdirdi narin ellerini, vakit kazanmaya çabalıyordu. Neyi nasıl söyleyeceğini bilmiyordu çünkü.

"Bugün buraya sadece ufak bir randevu için gelmedik, aşkım." genç kadın gecenin başından beri çantasında gezindirdiği kadife kutuyu aldı eline, kalp atışları sevgilisinin güzelliği ve heyecanla hızlıca çarpıyordu.

"Yıllardır hayatımın en güzel yerindesin Rosie, kalbimin tam içinde duvarlara pembe kaleminle çiçekler çizen ufak bir kız çocuğusun." genç kadın ufak bir parmak hareketiyle kutuyu araladı, ışıl ışıl bir yüzük gecenin karanlığına katıldı.

"Ben o kız oradan çıkmasın istiyorum, tüm kalbimi çizsin, boyasın, en sevdiği tokalarla süslesin, hatta dilerse tüllerle bile kaplasın." sevgilisinin narin elini tuttu, bir cesaretle sevdiği kızın gözlerine baktı Jisoo.

"Hatta.. Ben o minik kızın tüm hayatımı kaplamasını, resmiyeten de ailem olmasını, ileride, belki bir gün aynı onun gibi ufak bir bebeğin de annesi olmasını istiyorum. Benim eşim, kadınım, ilerde minik kızımızın annesi olmanı istiyorum Park Chaeyoung."

Chaeyoung hayatı boyunca hiç böyle yoğun hissettiğini hatırlamıyordu, çok aşıktı, tek anlayabildiği buydu. Çoktan kızarık yanakları inci taneleriyle süslenmişti, dili tutulmuştu sanki.

"Benimle evlenir misin Roseanne?"

"Elbette evlenirim Jisoo," dedi genç kız gözleri kapalı, yarı uykuda olmasına rağmen. Yorganına iyice sarınmadan sessizce mırıldandı; "Ömrümün sonuna dek eşin olmayı, Kim Chaeyoung olmayı kabul ediyorum."

petite pervenche,, | chaesooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin