5

352 57 51
                                    

...

Katsuki bir kaç gündür Izuku'yla konuşmaktan çekiniyordu. Izuku ise nedenini anlamaya çalışıyordu. Açıkcası Katsuki'yi kendi sorunlarıyla çok sıktığı için artık onunla ilgilenmek istemediğini düşünüyordu ama Katsuki'yle her gece eski köprünün altında buluşuyorlardı. Sonrasında ise Katsuki'nin evine gidip uyuyorlardı. Katsuki annesine yakalanmamak için normal saatinden bir saat daha erken uyanıyordu bunun için.

"Kacchan, neden benden kaçıyorsun? Sıkıldın mı?"

"H-hayır, ne sıkılması. Senden sıkılmam. Sadece öyle işte."

"Ama senin için endişeleniyorum, Kacchan. Lütfen sorunu anlat. Senin bana yardımcı olduğun gibi yardımcı olmaya çalışırım."

"Peki, birlikte parka gidelim mi okul çıkışı? Ya da köprünün oraya? Dere kenarı da olabilir. Hangisini istersen."

"Farketmez, okuldan sonra bakarız."

"Çocuklar konuştuğunuz şey çok önemliyse beraber dinleyelim?" Öğretmen gözlerini onlara dikmiş konuşunca sessizleştiler ve tekrar önlerine döndüler.

...

İki çocuk parkta yan yana salıncaklarda yavaşça sallanıyorlardı. Bu güzel havada parkta kimsenin olmaması şaşırtıcıydı. Gerçi koskoca parkın eski bölümü yerinde yenilenen tarafında durmayı tercih ediyor da olabilirlerdi.

Kacchan kelimeleri ağzından nasıl çıkaracağını düşünüyordu. Pek kolay sayılmazdı bir itirafta bulunmak -heleki ilk aşkına. Bir kaç kez ağzını açıp kapamış, kızarıp bozarmıştı da. Deku ise neyin bu kadar zor olduğunu anlamaya çalışıyordu. Salıncakta yan oturdu (ayaklarını salıncağın iki yanından sarkıttı), artık tamamen Kacchan'a dönmüştü.

"Hey, bana karşı açık olabilirsin Kacchan. Biliyorsun."

"Ah, evet. Biliyorum tabi ama... Şey, hmm... Tam olarak nasıl diyeceğimi bilmiyorum. Baya düşündüm de, kalbimde masallarda olduğu gibi kelebekler uçuyor ama orda boğulmazlar değil mi? Üstelik tam olarak masallardaki gibi de değil sanırım..."

Kalbinde uçan kelebekler boğulur mu bilmem ama söylediği bu şeye Deku gülmekten boğulabilirdi. Sonrasında birden gülmesini kesti ve ciddiliğe büründü.

"Kacchan, kelebeklerin midende değil de kalbinde olduklarına emin misin? Üstelik merak etme boğulmazlar, gerçek değil onlar."

"Evet evet, onlar boğulmaz ama onlar kıpraştıkça ben boğulurum."

"Peki bahsettiğin şu 'tam olarak masallardaki gibi olmayan' şey ne?"

"Haa... O mu? Şey bilirsin, hep bir prensle prenses falan oluyor. Gerçi kurbağayla prenses bile vardı, kurbağa sonrasında prens oldu aslında."

"Evet. Hala anlamadım, Kacchan. Fazla karmaşık konuşuyorsun. Zihnini boşaltsan mı biraz?"

"Peki..." Derin nefes aldı, karşısındaki çocuğun oturduğu gibi oturdu ve kendisini hazır hissettiğini düşündüğünde ağzını açtı.

"Kalbimde... Ya da midemde, her neredeyseler o kelebekler se-seni görünce uçuşuyor." Hızlıca önceki pozisyonuna geri döndü ve sonunda yapabildiği itiraf sonucunda kıpkırmızı yanaklarıyla ne diyeceğini beklerken endişe ve heyecanla yerde gözlerini gezdirmeye başladı.

"Ben de seni seviyorum, Kacchan." Yüzünde her zamanki yumuşak gülümsemesi gene, elini yan salıncağın zincirine tutunan ele attı. Katsuki cevabıyla şaşırarak ve sevinerek ona gülümsemiş, elini tutmuştu. Kızaran yüzünü gizlemek için diğer tarafa çevirdi başını. Yeşilli ise kıkırdadı bu haline.

...

Akşamüstü, Deku tam odasından çıkmak için penceresini açacaktı ki, perdesini çektiğinde penceresine takılmış demirleri gördü. Gelirken farketmemişti. Korkarak ne yapacağını düşünürken kapısının birden itilerek açılmasıyla sıçradı.

"Vay vay, küçük sürtük çoktan hediyemizi görmüş mü? Beğendin mi bari?" Yanına ilerleyip çenesini sıkarak penceresindeki demirlere bakmasını sağlamıştı. Çenesini sıkan sert parmaklar yüzünden gözü doldu, canı acıyordu.

"Bir kaç gündür burdan bir fare kaçıyordu, yakalamak için böyle bir şey yaptım. İyi değil mi? Gerçi çoktan yakaladım fareyi, artık ona gerek var mı sence? Fareyi içerde tutmalı mıyız?" Dalga geçerek kurduğu cümlelerin arasında alkollü, iğrenç kokan nefesini yakınındaki yüze üflüyordu. Çocuğun gözlerinden yaşlar akıyor, uzaklaşmaya çalışıyordu.

"L-lütfen bırak beni. Nolur bırak. Bi-bir daha çıkmam. Baba lütfen."

"Vay vay, bir daha yapmazmış. Bırakmalı mıyım? Bu arada ne dedin sen, baba mı? Haha komik şey."

Dibinde konuşan yüze karşı gözlerini sıkı sıkı yummuş, yüzünü buruşturmuştu. Karşısındaki iğrenç yüz ise eğleniyormuş gibi kahkaha attı.

"Biliyor musun? 10 yaşında birine göre fena değilsin, ha? Sürtük."

Yüzündeki ayak tırnaklarından saç uçlarına kadar tiksindirecek ve mideni bulandıracak sırıtmayla kirli, pis elini masum bedenin üstüne hiç utanmadan koydu. Korku dolu suratıyla titredi minik beden. Geri çekilmeye çalışıyordu, aynı zamanda da bağırıyordu. Onu çenesinden tutan el kolunu buldu ve çekmeye başladı.

"ANNE, ANNE N'OLUR YARDIM ET! LÜTFEN! BIRAK BENİ, BIRAK!"

Attığı çığlıklar sonunda ikisi de annesinin yanına geldiğinde anlık sustu ama tekrar gözyaşları içerisinde annesinden yardım istedi. Annesi ise bir şey demeden yüzüne bakıyordu oğlunun. Korumaya tenezzül bile etmeden. Neden böyle insanlar ebeveyn oluyorlarsa?

"A aa, sen neden öyle oturuyorsun? Kurtarsana oğlunu. Kendini daha mı önemli görüyorsun yoksa? Oysa o seninle hep ilgilenmeye çalışıyor hm? Rolleri mi değiştiniz?"

Kadını saçından tutup kaldırdı ve Izuku'yu bıraktı. Peşinden sürüklerken direnip ağlıyordu peşindeki kadın. Merdivenlerin önüne geldiklerinde Izuku'nun gördüğü annesinin son ifadesi merdivenlerden düşerkem korku dolu gözlerle kendisine bakmasıydı. Merdivenlerin aşağısında annesinin cansız bedenine bakakaldı. Tepki gösteremedi, ses çıkaramadı, dakikalarca gözlerini kırpmadan annesini izledi. Algılamaya başladığındaysa evi büyük bir çığlık kapladı, sokağın ötesinden bile duyulur bir şekilde. Izuku Midoriya'nın acı dolu hıçkırıkları doldurdu sokağı.

...

[yazarken çok zorlandığım bir bölüm oldu öff]

if i killed someone for you, bakudekuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin