...
Günlerdir konuşmadı iki çocuk. Günlerdir ruhları cımbızla sanki çekiliyordu tek tek, ardından boş kalan yerleri iğneler dolduruyordu. Izuku odasından çıkmıyor, sadece kocaman açtığı gözleriyle duvara bakıyordu. Gözleri kan çanağı olmuş, ağlamaktan ve bağırmaktan yorulan ses telleri her nefes alışında hırıltı çıkarıyordu.
O şerefsizin kurtulması da zor olmadı. "Yanlışlıkla ayağı kaydı" ne kadar kolay bir insanı öldürüp de serbest kalmak. Polisler küçük çocuğun ifadesini bile almadı. Zaten ne zaman işlerini tam yaptılar ki? Bir insan yüzündeki korku dolu ifadeden bile bin bir tane anlam çıkarabilirdi oysaki.
Katsuki, Izuku'yu merak ediyordu. O da fazlasıyla ruhu daralmış hissediyordu. Aklı almıyordu olanları. Izuku ondan sonra konuşamamış dahi olsa tahmin ediyordu olanları. Ya aynısı Izuku'ya da olursa diye düşünmeden edemiyor, stresten ısırdığı dudakları kan toplamıştı.
Sonunda iletişim kuramadan bir şey yapamayacaklarını farkedip hızlıca Midoriyaların evine koşmaya başladı. Zili çaldı. Açılmayınca arka taraftan girdi. Hızlıca merdivenlerden çıkarken kaç gün olmasına rağmen hala yerden silinmeyen kanlar ürpertti. Izuku'nun odasına girdiğinde duvara bakan kocaman kanlı gözler aniden kendine döndü, korktu. Ama Izuku daha çok korkmuşa benziyordu. Karşısındakinin kim olduğunu bile idrak edemeyecek kadar kötüydü. Korkan gözlerle bakarken yatağında gerileyip gelmemesini haykırdı. Kanı dondu sarışının. Kıpırdayamadı.
"Benim.. Deku, Kacchan."
"Gelme!"
Hıçkırarak ağlamaya başlamışken gelme diye bağırıyordu. Bir kaç saniye dolmuş gözlerle yerinde dikildikten sonra ağır ağır yanına gitti. Yaklaştıkça daha çok tekme savuruyordu yatağında.
"Deku, benim..." Aklına bunu demekten başka bir şey gelmiyordu. Yavaşça yanına gidip sarıldı. Bir kaç saniye sonra debelenmeyi bırakan Izuku, Katsuki'nin tişörtüne yüzünü gömüp soluklanmaya, bir süre sonra da hıçkırmaya başladı. Günlerdi istediği sıcak kolların arasında olmak biraz da olsa kendine getirmişti.
"Kacchan... Kacchan ben burda kalmak istemiyorum."
Hıçkırıklarının arasında söyledi ve daha sıkı sarıldı. Bakugou'da ona kaeşılık olarak daha sıkı sarılırken saçlarını okşamaya başladı.
"Geçecek. Sakin ol. Kurtulacaksın, tamam mı? Kurtaracağım seni."
O an ağzından ne çıktıysa onu söyledi düşünmeden. Darma dağınık saçlara bir öpücük kondurdu. Sırtını sıvazlarken zor da olsa biraz ayrıldı.
"Duş almak ister misin? Rahatlarsın biraz."
Izuku'ya destek olarak banyoya götürdü ve kıyafetlerini çıkartmasına yardım ettikten sonra küvete oturttu. Suyu ılık bir şekilde ayarladıktan sonra parmakları saçlarının arasında dolanırken suyla yıkamaya başladı. Bir süre sonra ise şampuanlayıp duruladı.
"Yumuşacık oldu saçların."
Sessizce kafa salladı. Vücudunu keselerken yardımcı olmak için kollarını kaldırdı. Daha çok ruhu yok gibiydi her hareketi. Gerçi beklenilemezdi annesinin gözleri önünde öldüğünü gördükten sonra gülmesi.
"Kaç gündür yemek yemiyorsun? Bize gidelim mi? Yemek yeriz." Durularken sorduğu soruya hayır anlamında başını sallamakla yetindi.
"Evden çıkamam. Korkuyorum. Evden çıktım diye oldu bunlar."
"Hayır, hayır bunların hiç biri senin ya da annenin suçu değildi, Deku. Kendini suçlama. Sen belki de en doğrusunu yaptın. Daha kötüsü de olabilirdi dimi?"
"Bundan daha kötü ne olabilir, Kacchan... O adam pis elleriyle ilk önce bana dokundu, sonra annemi öldürdü. Üst üste iki büyük şok yaşattı. Daha kötüsü olacağını sanmıyorum..."
Ilık suyun üstüne tutulmasıyla köpükler vücudundan ayrılmasını izledi. Tamamıyla durulandığını düşündüğünde suyu kapattı ve bornozunu getirdi. Yeşil saçlı bornozu giydikten sonra ıslak olmanın da verdiği üşümeyle titreyerek odasına geçti. Temiz kıyafetler giyerken Katsuki onu dışarıda bekledi. Giyindikten sonra Katsuki içeri girdi ve elindeki havluyu yatağında oturan çocuğun yeşil saçlarında gezdirdi. Saçlarını kuruladıktan sonra havluyu yatağın üstüne bıraktı ve kalkarken Izuku'nun da elini tutarak kalkmasını sağladı.
"Gidelim mi?"
"O-olur."
Odasından çıktılar ve merdivenlere ilerlediler. Merdivenlere yaklaştıkça içindeki korku ve panik artan Izuku giderek daha da titremeye başlıyordu. Merdivenlerin başına geldiklerindeyse geri çekilip yere çöktü.
"B-ben... Ben inemem merdivenlerden. Ya-yapamam." İyice duvara sinmiş, dizlerine sarılmıştı. Neden olduğunu bildiğinden açıklama yapmasını istemedi Katsuki. Eğilip ellerini dizlerinden ayırdıktan sonra bir elini tutup omzundan destek olarak yerden kaldırdı.
"Sorun değil, ben yanındayım. Düşmene izin vermem. Elimi tut ve yavaş yavaş inelim?"
Karşısındakine güvenip korkarak da olsa çekingen adımlarıyla merdivenin önüne geldi. Bacakları öyle titriyordu ki bir rüzgarla devrilebilirdi. Güven vermek için elini sıktıktan sonra ilk basamağı indi.
"Şimdi sıra sende. "
Ayağını atacakken dengesini kaybedince tuttu onu. Düzgünce yanına inmesini sağladı.
"Bak, tutacağım seni. Tamam mı?" Yanağına bir öpücük kondurdu ve bir basamak daha aşağıya indi. Böyle böyle yaklaşık 15 dakikanın sonunda son 20. basamağı da inmişlerdi. O merdivenlerin başında beklerken Katsuki su getirmek için mutfağa gitti.
Yerdeki gördüğü kan izleri, ortam zihninde o günün bin kez daha canlanmasına yol açtı. Bin kez daha aynı acıyı en derinden hissettiğini hissetti. Geri adımlarla oradan uzaklaşmaya çalıştı ama basamaklar sanki üstüne geliyordu o geri çekildikçe. Yerdeki kanların gözlerini boyadığını hissetti. Ruhu boğuldu, yutkunamadı. Aldığı nefeslerin ciğerine indiğini hissetmedi. Gözlerine dolan ama akmayan gözyaşları gözlerine batıyordu. Gelen çocuk yere bakarken çenesi titreyen, nefes almaya çalışan yeşilliye endişeyle baktı. Yanına çökerken suyu da içmesi için tutmuş, sakinleşmesini söylerken sırtını sıvazlıyordu. Suyu içtikten sonra bardağı yere koyup sarıldı ve kafasını göğsüne gömdü.
"Tamam, burdayım. Nefes al. Geçecek, hepsi geçecek. Sayı saymak ister misin benimle? Dışarı çıkalım mı? Yürümek ister misin?" Aklına gelen iyi hissettireceğini düşündüğü şeyleri saydı. Göğsüne yaslanmış başını hayır anlamında sallayıp daha da sıktı kollarını Izuku. Rahatlatmak için saçlarına minik öpücükler kondurdu Katsuki.
Biraz daha rahatlayıp mayıştığında yanaklarına ellerini sarıp başını göğsünden kaldırdı. Kenarda içinde biraz su kalmış bardağı uzattı içmesi için. Islanan çillerini baş parmaklarıyla sildi. Islanmış zümrütlerde takıldı kendi yakutları. Dibindeki kızarmış burnuna küçük bir öpücük kondurdu.
"Kacchan..?"
"Efendim?"
"Korkuyorum, seni de kaybedersem? Çok boşlukta hissediyorum ruhumu. Çok acıtıyor."
"Söz, senden ayrılmam. Senden ayrılmam da benim sonum olur çünkü."
Tek tek gözlerini çillerinde gezdirdi, burnunda, gözlerinde, alnına düşen saçlarında, dudaklarında. Karşısındaki bu güzel, kalbinde binbir değişik duygunun oluşmasını sağlayan çocuğu nasıl bırakabilirdi ki. Ellerindeki yanakları kendine doğru çekip bastırdı kendi dudaklarını Izuku'nun dudaklarına.
...
[I need therapy.
Umarım yılınız güzel geçer.]
ŞİMDİ OKUDUĞUN
if i killed someone for you, bakudeku
FanfictionNe kadar tişörtüne sürerse sürsün ellerinden çıkmayan kan daha da çoğalıyordu. Dizlerine kadar içinde bulunduğu su kanlıydı, kırmızıdan başka bir renk yansıtmıyordu. Suyun üstünde dağılmış organlar duruyor, yavaş yavaş ona doğru geliyorlardı. Hemen...