Sabah, Bakugouların evinde kargaşa vardı. Annesi uyandırmak için gittiğinde yanında yatan Izuku'yu görmüştü.
"Gece uyumuyor muydun? Dışarı mı çıktınız o saatte? Üstelik ailesinin haberi var mı?"
Bayan Bakugou biraz sinirli bir şekilde soruyordu. Bay Bakugou ise eşine sakinleşmesini söyleyip sandalyeye oturttu.
"Ailemin haberi v-var." Sonunda konuşmuştu, Izuku. Katsuki'nin kendisi yüzünden azarlanması rahatsız etmişti.
"Peki neden gecenin bir vakti dışarı çıktınız? Söyleseydiniz gelip seni alırdık ya da okuldan sonra gelebilirdin. Başınıza bir şey gelebilirdi, anlıyorsunuz dimi? Yoksa tabii ki arkadaşın burada kalabilir."
"Hep kalabilir mi?" Katsuki hevesle sormuştu ama annesi hayır anlamında kafa salladı.
"Uygun olmaz bu, Katsuki. Neyse kahvaltıya gelin hazırlanıp." Bayan Bakugou çocukların ondan izinsiz bir şeyker yapmasının kızgınlığıyla odadan çıktığında, Bay Bakugou çocuklara sessizce sorun olmadığını söyleyerek eşinin peşinden gitmişti.
"Benim yüzümden azarlandın, özür dilerim." Mahçupça dedi.
"Hayır, kendini suçlama. Okula gitcez, hazırlanalım."
Sarışın yedek okul kıyafetini Izuku'ya uzattı. Giyindikten sonra odadan çıktılar ve mutfağa indiler. Bayan Bakugou masada gergin bir hava yayıyordu.
"Okul çantanı almak için evine uğramalısın. İşe giderken sizi okula bırakabilirim."
Babasının dediklerine olumlu anlamda başını salladı. Kahvaltıdan sonra evden çıkmışlar, Midoriyaların evine uğramışlardı. Midoriya tırsarak eve girdikten sonra babasının olmamasıyla rahatlamıştı ama etrafın hali her zamankinden daha kırık döküktü. Yavaşça mutfağa geçip her zamanki gibi buzdolabının yanında uyuya kaldığını tahmin ettiği annesinin yanına gitti. Hep buraya sığınırdı. Uyuyan annesinin yanağına küçük bir öpücük kondurdu. Vücudunda gördüğü kanlar ve yeni yaralar yüreğinde bin beterini açmıştı. Kollarındaki yaraları öptü hızlıca uyandırmamak için de. Sonrasında ise hemen çantasını alıp evden çıktı. Dışarıda onu bekliyorlardı sonuçta.
Annesi ise kapının açıkdığını duyduğunda zaten uyanmıştı. O pislik yüzünden bir karınca sesini bile duyabilir olacaktı neredeyse. Uyuyor gibi yapıyordu. Duyduğu adım temposundan gelenin oğlu olduğunu anlamıştı. Yanına geldiğinde, dizlerine sarıp kafasını gömdüğü kolları arasından görmüştü minik ayakları. Yanağını öptüğünde öpmek istedi ama yüzündekileri görmesini istemedi. Oğlunun kolllarını öptüğünü hissetti. Hıçkırmamak için zor tuttu kendini. O oğlunun yaralarını öpmeyi unutsa bile oğlu onunkileri öpüyordu. Dün gece her nereye kaçtıysa orada kalmasını ve kendisinin de artık oğlu için endişelenmeyeceğinden ölmeyi dilemişti. Böylece ikisi de kurtulurdu? Öyle sandı.
Dış kapının sesini duyduğu anda saldı hıçkırıklarını.
...
İki çocuk sığ derenin yanında oturmuş, ayaklarını suda sallandırıyordu. Güneş batıyor, suyu alaca bir renge boyuyordu ki harika görünüyordu. Yemyeşil çimenlere açıyla yansıyan güneş ışınları da tabloyu tamamlıyordu sanki.
"Kacchan.."
"Hm"
"Sence... Kahraman olmak nasıl bir duygu olurdu?"
Düşündü biraz. "Bir sürü insanı kurtarmak mı? Zor gibi."
"Bir sürü olması gerekmiyor bence. Bir kişiyi bile kurtarsan kahramansındır ve sen benim kahramanımsım. Teşekkür ederim. Ben de senin bana olduğun gibi kahraman olmak istiyorum birileri için."
"Ah, yok, yani hayır tabi. Yani kurtardım mı? Umarım öyledir ve eh ne kahramanı. Teşekküre de gerek yok, çok fazla teşekkür ediyorsun ve ımm umarım istediğin olur." Heyecandan nereye bakacağını şaşırmış şekilde çevresindeki ger şeye göz gezdirirken kurduğu cümleler ne şirin duruyordu. Terleyen avuçlarını çimenden çekip pantalonuna sildi.
"Hayatımda teşekkür edebileceğim şeyler yapan bir sen varsın. Bu yüzden ettiğim hiç bir teşekkürün yeterli olacağını düşünmüyorum." Gözlerindeki sıcak bakışla söyledi. Gözlerine baksa erirdi. Bu yüzden göz teması kurmamasına sevindi.
Ne diyeceğini kestiremedi çocuğun söylediğine. Onun için bu kadar çok teşekkür etmesini sağlayacak kadar değerli olduğundan sevinmeli miydi, yoksa hayatında hiç iyi bir şey yaşamadığını belli eden cümlesine üzülmeli mi? İkisini de yaptı gerçi.
"Kacchan, bir gün özgür olacağız. Değil mi?"
"Evet, gökyüzünde süzülürüz belki. Kanadımız yok gerçi ama hep uçmak istemişimdir, bilirsin."
"Olur. Ben de hep istemişimdir uçmayı. Sallanmak da uçmak gibi hissettirmiyor mu? Ne kadar hızlı ve yükseğe sallanırsan o kadar özgür ve uöuyormuş gibi." Heyecanla hızlı hızlı kurdu cümleleri.
"Evet.." Sessizce cevapladı. Ayaklarının yanına dopru gelen bir balığa baktı.
"Şuna bak, burada bir balığın yaşayacağını düşünmezdim."
"Çok güzel rengi~"
Yeşil saçlı olan yavaşça bir miktar suyla birlikte eline aldı balığı. Balık ellerindeki minik gölde kuyruğunu çırpıyordu şimdi. Pek bir yere gitiğinden değil ya.
Katsuki, Izuku'nun ellerine alttan destek yaptı suyun dökülmemesi için ve o da baktı balığa. Başı mavi, kuyruğuysa beyazdı ve arada maviden beyaza geçerkenki renkler harikaydı. Gerçekten güzel renkleri vardı, Izuku'nun dediği gibi.
"Bırakalım artık, ölür yoksa.", derken alltan tuttuğu Deku'nun ellerini dereye yaklaştırdı. Balığı tekrar ait olduğu yere saldılar.
"Dönsek mi?"
"İstemiyorum."
"Ailen merak eder."
"Banane."
"Mızmızlanma Kacchan~ kalk gidelim."
Hala kıpırdamıyordu. Eve dönerse Izuku'yla konuşamazdı. O ise hep Izuku'yla konuşmak istiyordu.
"Biraz daha kalalım ama birazdan döneceğiz."
Tamam anlamında başını salladı. Birden durgunlaşması garipti.
"Neden birden durgunlaştın?"
"Hiç. Okuduğum bir kaç masalı düşünüyordum."
"Neden?"
"Öyle işte, boşver orasını."
Az önce durmadan heyecanla konuşanlar onlar değilmiş gibi sessizdi ortam. Sarışın büyük ihtimalle başka bir dünyaya dalmıştı çünkü gözlerini hiç kırpmıyordu. Yeşilli ise bunu fırsat bilmiş, güzel zümrüt gözlerini sarışının üzerinde gezdirmişti. Elini yavaşça sarı saçların arasına daldırdı. Birden ürperen Katsuki ona döndü. Birbirlerine bakıyorlarken hala Izuku Katsuki'nin saçlarını okşuyordu. Farketmeden dipdibe gelmişlerdi.
"Deku, ben özür dilerim."
Yavaşça yerden kalkmış, ayakkabılarını tam giymeden ayaklarına geçirmişti. Ne olduğunu anlamayan Izuku da hızlıca ayakkabılarını giyip kolunu tuttu.
"Hey, n'oldu?"
"Ben yapmamam gereken bir şey yaptım. Özür dilerim. Çok özür dilerim."
Yüzüne bakmadan hızlı hızlı önden giderken yerdeki çantaları alıp peşinden koşturdu Izuku.
...
[çok hızlı duygular arasında geçiş yapıyorum sanırım ama onlar 10 yaşlarında ve o yaşlarda duygular çok hızlı değişir diye. Gene de fazla mı hızlı oluyor ne. Bu arada yorum yapıp düşüncelerinizi belirtirseniz sevinirim.]
ŞİMDİ OKUDUĞUN
if i killed someone for you, bakudeku
FanficNe kadar tişörtüne sürerse sürsün ellerinden çıkmayan kan daha da çoğalıyordu. Dizlerine kadar içinde bulunduğu su kanlıydı, kırmızıdan başka bir renk yansıtmıyordu. Suyun üstünde dağılmış organlar duruyor, yavaş yavaş ona doğru geliyorlardı. Hemen...