Deana'ın ağzından...
10 Gün sonra...
9 Eylül 2042 Saat 02.00
Gözlerim, ağır bir yük taşıyormuş gibi zoraki açıldı. Ama çok geçmeden beyaz ışıklar karşısında yenilgiye uğrayıp tekrar kapandılar. Bir süre sonra sabırsız göz kapaklarım tekrar açıldı. Alışması için sürekli açılıp kapandılar. Tamamıyla kendime geldiğimde bulunduğum odayı incelemeye başladım. Bembeyaz duvarlar , bembeyaz kapı , bembeyaz bir masa ve bembeyaz yatak örtüleri... O an beyazın her zerresinden nefret etmiştim. Uzandığım yerden doğrulup oturur vaziyete geçtim.
Neredeydim ben? Burasıda neresiydi? Üzerimdeki rahatsız edici kabloları ve yandaki öten monitörü fark ettim. Hastanedeydim. Neden hastanedeydim? Zihnimi zorlamaya çalıştım. Ama kayda değer hiçbir şey hatırlamıyordum. En son yetimhaneden çıkış yapıyordum sonra Carolina ile buluştuk. Sonrası... Sonrasını bir türlü hatırlayamıyordum.
Rahatsız eden kabloları, hastane önlüğünün altından söküp çıkardım. Monitörden o rahatsız edici tiz ses dört duvar arasında yankılanıp durdu. Üzerimdeki çarşafı kaldırıp bacaklarımı yataktan sarkıttım. Vücudumda ki o ağır yorgunluğu hissettim. Sanki kilolarca yük taşımış gibi her yerim ağrıyordu. Serum askılığına tutunup yataktan doğrulmaya çalıştım lakin bacaklarım beni taşımayıp yere serildim. Gürültüyle yere düştüğüm için içeriye gireni fark etmemiştim. İki sıcak el, kollarımdan tutup yatağa geri oturttu.
Başımı kaldırıp kim olduğuna bakındım. Tanıdık bir çift kuzguni yeşil harelerle karşılaşmıştım. Bu yüzü bu gözleri nerede olsa tanırdım. Korkuyla güçsüz ellerimle onu kendimden uzaklaştırdım. Avazım çıktığı kadar bağırdım. " Benden uzak dur. Sakın bana yaklaşma!"
"Sakin ol. Ben sana asla zarar vermem." İlk defa o tok erkeksi sesini duymuştum. Ellerimi kollarıma sardım. Ve zihnime o rahatsız edici anılar düştü. Ölüm uykusunda uyuyan yolcular, gökyüzünden yağan kayalar ve o kaza... Ensemden başımın tepesine kadar yayılan acıyla birlikte kafamı ellerimin arasına aldım. Otobüste ki aynı ağrı.
Tekrar kollarım o iki sıcak eli hissetti. Acıya rağmen onu kendimden uzaklaştırdım. Acı bir süre sonra zihnimin duvarları arasında çığlıklara dönüştü. Bu nasıl bir acı... Çığlıkların dozu gittikçe yükseliyordu. Avazım çıktığı kadar bağırdım" Dur artık!" Ağrının şiddeti zamanla azalıp yok oldu. Otobüste de aynısı olmuştu. Neler oluyordu? Vücudumda ki bu durumu bir türlü çözemiyordum.
"Deana iyi misin?" Yavaş adımlarla bana yaklaşamaya çalışıyordu. Tekrar bağırmaya gücüm yoktu. Elimi dur işareti olarak havaya kaldırdım. Kısık sesimle" Yalvarırım bana yaklaşma." Yanaklarımı ıslatan gözyaşlarımı umursamadım.
Neden bu şeyler başıma gelmişti, sinirle gözlerimi yumdum. Rahatsız edici bir anı daha düştü zihnime. Göğe yükselen o kapkara dumanları hatırladım. Yangınlar arasındaki acı çeken insanlar. Kırık kemiklerim, kulağımda hissettiğim kalp atışlarımın zamanla yavaşlayıp durması. Ben ölmüştüm. Ölü bir insan nasıl hayatta kalabilirdi. Bu nasıl mümkün olabilirdi. Zihnim tüm bu sorulara yanıt arıyordu. Bunca şeyin gerçek olmama ihtimaline sığınıyordu. Evet evet... Her şey sadece kötü bir kabustan ibaretti. Hiç biri gerçek olamazdı.
Sonu gelmeyen gözyaşlarımı elimle bir çırpıda sildim. Ben korkunç düşünceleri aklımdan silmeye çalışırken bulunduğumuz odanın kapısı açıldı. Sesle beraber kimin geldiğini görebilmek için yüzümü kapıya doğru çevirdim. Beyaz gömlekli orta yaşlı bir adamdı. Beni gördüğüne sevinmişti. Lakin yüzünü, delicesine korktuğum adama çevirince sevinci hoşnutsuzluğa döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AĞAN TILSIMI
Science Fiction2021 yılında dünyaya çarpan göktaşı, illegal laboratuvarlarda deney aracı olarak kullanılıyordu. Sonraki yıllarda deneyler giderek korkunçlaştı. Hayvanlar üzerinde daha da kötüsü yeni doğan bebekler üzerinde de deneyler yapılıyordu. Bir çoğu bu işke...