I can see the pain in your eyes
I don't wanna say that I'm good, but
I'll take you to heaven if you dieBir hafta olmuştu ama gelen giden yoktu. Ben ise her gün belli bir saate kadar bekliyordum gelmesini. Gelmeyeceğini anlayınca kasabaya gitmek için hazırlanmaya başlamıştım. Belki gelir diye yavaş yavaş hazırlanıyordum ama hala kimse yoktu.
Gemiyi terk edip kasabanın çokta büyük olmayan çarşısına doğru yol aldım. Her yer satıcılarla doluydu. Bir şey almak aklımda yoktu ama öylece önünden geçtiğim bir tezgahın üstündeki saç tokasını görünce duraksamıştım.
Tokayı görünce Hyunjin'i anımsamıştım. Neden ona hediye almıyorum ki diye düşündüm. Belki onun için ucuz kaçardı? Belki beğenmiş gibi davranıp eve gidince çöpe atardı?
Hayır dedi içimdeki ses o öyle biri değil sende bunu biliyorsun."Delikanlı, sözlüne mi alacaksın onu?"
"Ah evet bunu beğendim. Güzelce paketleyebilir misiniz?"
"Ne kadar düşüncelisin, sözlün çok şanslı. Hem yakışıklı hem de pekte cömert" Adamın susması için saatime baktım sanki acele bir işim varmış gibi.
Özenle süslenmiş paketi alıp çarşıda biraz daha gezdim. Gemideki eksikleri tamamlayıp gemiye geri döndüm. Hala kimse yoktu.Akşam çevrede buluna birkaç balıkçı ile içmek için sözleşmiştik. Saatin gelmesini uzanarak beklerken gözlerim ağırlaşmaya başlamıştı.
Gözlerimi açtığımda yarım saat geciktiğimi fark etmiştim. Korkunç bir kabus görmüştüm.
*hidrofobi'niz yani suda boğulma korkunuz varsa burayı okumayınız ve talassofobiniz varsa da okumayın.*
Bir gece vaktiydi. Neden burada olduğumu anlamamıştım. Hyunjin ise yine Tanrı gibi gözüküyordu karşımda. Karanlık gökyüzünü Dolunay aydınlatıyordu, tıpkı onun gülümsemesinin hayatımı aydınlattığı gibi. Ama bu sefer o gülmüyor, ağlıyordu. Ona gitmek istedim ama yürüdükçe ondan daha da uzaklaşıyordum. Güvertenin kenarına oturup dolu gözlerle bana baktı.
"Özür dilerim Kaptan" ve ardından kendini suya bıraktı.
Koşmaya başladım. O yüzme bilmiyordu neden bunu yapmıştı. Koştukça uzaklaşıyordum hala. Onu kurtarmalısın Minho diyordu içimdeki ses. İleri gidemiyorsam suya atlardım, kendimi serin suda bulduğumda Hyunjin'i dibe batarken gördüm. Çırpınmıyordu bile, kurtulmak için çabalamıyordu. Hyunjin'e doğru yüzmeye başladım. Yaklaşıyordum ona, nefesim yetmeyecek diye korkuyordum.
Belini tutup kavradığımda bana bakıyordu öylece. Lütfen ölmüş olma diye yalvarıyordum içimden. Hızla yukarı çıkmaya başladığımda ciğerlerimin dayanamayacağını hissetmiştim bir an. Yüzeye çıktığımızda Hyunjin'ın başı omzuma düşmüştü. Uyandırmaya çalışsamda olmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
votka, rakı ve şarap - hyunho ✓
FanfictionHislerin şarabını kristal kadehlerle değil, el değmemiş dudaklardan içiyorum. angst