Are we too young for this?
Feels like I can't moveHeyecanla Hyunjin'in gelmesini bekliyordum, gerçi ailesi ve misafirler de burada olacağı için pek yalnız kalacağımı sanmıyordum. Dümenin başında arabanın gelmesini izliyordum. Görünen at arabaları ile heyecanlanmıştım. Üç at arabası karada durduğunda inenleri izledim. İlk arabadan tanımadığım bir çift, ikinci arabadan ise Bay Hwang ve eşi çıkmıştı. Hyunjin neredeydi? Üçüncü arabadan yanına bir kadınla inen Hyunjin'i gördüğümde göz göze gelmiştik. Kadının inmesi için elini uzatmıştı nazikçe. Kadın arabadan indiğinde utanarak bir şeyler demişti ama buradan ne dediklerini duymuyordum. Gelenleri selamlamak adına aşağı indim.
"Hoş geldiniz Efendim"
"Hoş bulduk Kaptan" Ayaküstü nasıl olduğumu sorup içeri geçmişlerdi. Hyunjin ise sadece selam vermişti.
Vücudum bazı gerçekleri inkar etmeye çalışıyordu. Kendimle iç savaş yaşıyordum gemiyi sürerken. O kadın kimdi? Belki arkadaşıdır? Hayır diyordu iç sesim onun arkadaşı yok senden başka. Bir tarafım ise belki yeni tanışmışlardır diyordu. Kendimi düşüncelerle bitirirken kapının tıklatılması ile kendime geldim.
"Kaptan, Bay Hwang sizi bir şeyler içmek için aşağı davet ediyor."
"Tamam geliyorum" Gitmek istemesem de ağır adımlarla aşağı indim.
Bir şeyler içip sohbet ediyorduk ama kafam hala başka yerlerdeydi. Herkes burada otururken Hyunjin neredeydi? Sarmayan sohbetlerin ardından işim olduğunu söyleyip ortamı terk etmiştim. Sancakta tek başına oturuyordu, yanına gitmek istememiştim sebepsizce bu yüzden mutfağa doğru ilerledim.
"Merhaba Hayoung"
"Merhaba Kaptan, bir şey mi istemiştiniz?"
"Hayır sadece selam vermeye gelmiştim" O sırada arkadan bir çalışan Hayoung'a seslenmişti.
"Hayoung şarapları getirmen lazım"
"Nerede ki?"
"Ben biliyorum, istersen getireyim?"
"Gerçekten mi? Teşekkür ederim"
"Tabii"
Geminin sintine kısmında bulunan şarap mahzenine doğru yol aldım. Hâlâ düşünceler kafamda dolanırken rafların arasındayken iki elin belime dolanması ile şok olmuştum.
"Benim Minho, korkma" Arkamdan bana sarılmış bir şekilde öylece duruyorduk. Çenesini omzuma koymuş bana baktığını hissedebiliyordum.
"Soru sormayacak mısın?"
"Ne hakkında?"
"Bilmem, öyle"
"Benim gitmem gerek"
"Biliyorum bu yüzden.." Beni kendisine çevirip dudaklarımızı birleştirmişti.
İki tarafta karşılık vermiyordu sadece dudaklarımızın değmesine izin veriyorduk. Ayrıldığımızda Hyunjin gözlerimin içine iyice bakıyordu."Bana söz vermeni istiyorum Minho"
"Ne için?"
"Ne olursa olsun beni dinleyeceksin tamam mı? Ama şimdi değil, bana bunun sözünü verebilir misin?"
"Neler oluyor Hyunjin?"
"Söz verecek misin?"
"Tamam söz veriyorum seni ne olursa olsun dinleyeceğim"
"Bu günden sonra en kısa zamanda geri gelmeye çalışacağım"
Hyunjin ile tuhaf konuşmamızın ardından şarapları mutfağa götürüp odama geçmiştim. Olanları düşünmek istemiyordum bu yüzden karşımda duran tabloyu izleyerek gözlerimi kapadım.
Ne kadar böyle uyumuştum bilmiyordum, akşam yemeği hazır olduğu için çalışanlar tarafından uyandırılmıştım.
Ve yine Bay Hwang beni yanına çağırıyordu. Beni düşünmesi hoş olsada oraya pek gitmek istediğim söylenemezdi. Güvertede bulunan büyük ve görkemli masaya yaklaştığımda herkese selam verip oturmuştum."Kaptanımızda geldiğine göre kadehleri kaldırabiliriz artık. Hyunjin ve Chorong'un mutluluğuna.."
Ne?!
Sabahtan beri zihnimi kaplayan düşünceler bir anda yok olmuştu. Hepsinin bir anda susması mı yoksa az önce ki cümle mi beni şaşırmıştı anlayamıyordum. Tırnaklarımı avuç içime geçirdiğimin farkında bile değildim. Sol elimle kaldırdığım kadehin diğer kadehler ile çarpmasına izin verdim. Bu masayı hatta tüm gemiyi yerle bir etmek istiyordum. Kalbimin acıdığını hissediyordum. Kitaplarda görürdüm aşkın ne denli acıttığını ama bu kadar acı vereceğini tahmin etmemiştim. Konuşmaya devam eden Bay Hwang ile bakıştığım boş tabağı izlemeyi kesip dinlemeye başladım"Yıllarca büyüttüğüm evladımın sonunda evleniyor olması beni gururlandırıyor"
Sanki biri kalbimi ellerinin arasına almış sıkıyor gibi hissediyordum.
"Gerçekten bir ailenin en mutlu ve gururlandığı anlardan biride bu size katılıyorum" Konuşanın Chorong'un babası olduğunu tahmin ediyordum
Hyunjin'e baktığımda bana bakmıyordu daha doğrusu kimseye bakmıyordu. Başını öne eğmişti.
'Bana söz vermeni istiyorum Minho'
Şimdi her şeyi anlamıştım. Hyunjin mahzende bundan bahsediyordu. Yine de öfkeme ve üzüntüme hakim olamıyordum.
Sakin ol Minho bu olanların umarım bir açıklaması vardır diye kendimi teselli ediyordum.Bir yandan yemek yiyorlar ve düğün hakkında konuşuyorlardı. Aileleri, evlatlarından daha heyecanlıydı. Chorong en azından konuşulanları dinliyordu ama Hyunjin tüm yemek boyunca başını cok fazla kaldırmamıştı. Özelikle benimle göz göze gelmemek icin büyük çaba sarf ediyordu.
Artık dönme vaktinin gelmesi ile Bay Hwang'dan izin alarak masadan ayrılmıştım. Gitmeden önce son kez Hyunjin'e baktığımda gözlerimiz buluşmuştu. Sanki gözleriyle konuşuyordu, özür dilermiş gibi bakıyordu ben ise donuk bir ifadeyle bakmıştım.
Gemi karaya yaklaştığında artık yalnız kalacağım için mutluydum. Gülmeye çalışmaktan yorulmuştum artık
Hyunjin giderken benimle göz göze gelmemek için hızlıca gitmişti.Umarım dedim içimden, umarım bunların hepsi bir rüyadır.
Gemide yalnız kaldığımda ne yapacağımı bilememiştim. Ağlamak istiyordum ama vücudum göz yaşı üretemeyecek kadar yorgun hissediyordu.
O akşam kaç şişe bitirdiğimi hatırlamıyordum ama kalktığımda başımın çatlayacak kadar ağrıması iki ile yetinmediğimi söylüyordu âdeta
ŞİMDİ OKUDUĞUN
votka, rakı ve şarap - hyunho ✓
FanficHislerin şarabını kristal kadehlerle değil, el değmemiş dudaklardan içiyorum. angst