7; nefret etmen gereken oda arkadaşının omzunda ağlama, asla

307 41 24
                                    

mavica - fire

sinking like old ships, friends but not too deep

sinking like stones but never never enough

*

nefret etmen gereken oda arkadaşının omzunda ağlama, asla

"Bittiğine inanamıyorum."

Yan yana otobüs durağına ilerlerken kalın tabanlı botları altında haşır huşur ezilen karlar neredeyse melodikti. Lokanta içinde oluşturdukları tuhaf ancak sıcak bağın sonuna gelmişlerdi. Artık otobüs durağı ile lokanta arasındaki ıssız yolda birbirlerini korkutamaları olmayacaktı. Bomboş otobüste dip dibe oturarak cimri otobüs şoförlerinin iyice kıstığı ısıtıcalara da söylenmeyeceklerdi. İnsanın etini kemiren kara kıştan korunmak için yurda kadar koşmaları da bitmişti. Her şey tıpkı başladığı şekilde ansızın bitivermişti.

İkili üzerinde ağır bir hava asılıydı. Kederli.

"Ben de" dedi Jimin, burnunun ucu soğuktan kıpkırmızı kesilmişti. Karın arkasında bıraktığı ayazda korumak için ellerini montunun cebindeydi. Adımları normalden yavaştı. Asıl komik kısmı, Jeon Jungkook'un da -Jimin'in her zaman sallana sallana yürümesinden şikayetçi olan Jungkook'un da- geniş adımlarını küçültüp Jimin'in minik, yavaş adımlarına uydurmasıydı. Senkronize adımlarını izlemek içini burdu.

"Biraz hüzünlüyüm," diye itiraf etti Jungkook. Jimin başıyla onayladı onu. Kendi sesine güvenememişti o an. "Alışmıştım lokantanın kargaşasına."

"Vizeler geliyor..." dedi Jimin. Altından geçtikleri sokak lambasının ışığında mücevher misali parlayan gözlerini gördü Jungkook'un. Genç, vahşi ve hayat dolu. Bulutlarla örtülü göğe bakıp iç geçirdi. Söyleyemediği kelimeler genzini yakıyordu. "Hyung zorlanmasa bari. Tüm işi sana yaptırmaya epey alışmıştı."

İşittiklerinden sonra kahkahayı bastı Jungkook. Kahkahası kışın iyice bastırmasıyla ıssızlaşmış Seoul sokaklarında yankılandı. Jimin'in göğsündeki ezilme katlandı.

"Doğru dedin, amma yorucuydu! Seokjin Hyung canıma okudu, Taehyung da beni köşeye sıkıştırıp bıçaklamak ister gibiydi ancak yine de..." dedi ve sessizleşti, doğru kelimeleri aradığı belliydi. "Şikayetçiyim diyemem, keyifliydi... Samimi ve sıcak bir ortamda bulunmak yani."

Jimin göz ucuyla delikanlıya baktığında hoyrat kıvırcık perçemlerin ta gözlerini örtecek kadar uzadığını fark etti. Ceplerinde hala buz gibi bekleyen elleri minik yumruklar halini aldı. Parmak uçları haddi olmayan yerlere uzanmaya pek hevesliydi bugünlerde.

Jimin henüz konuşmamıştı ki, "Seninle iş arkadaşı olmayı çok özleyeceğim, Jimin-ah," diye itiraf ediverdi Jungkook. Jimin'in kalbi, tam boğazında gümbür gümbür atıyordu. Jungkook'un laflarının müstehcen tarafı varmış gibi heyecan bastı içini. Ensesinden fışkıran sıcaklıkla beraber yüzünü gizlemek adına başını öne eğip gülümsedi.

"Hala oda arkadaşıyız," diye geveledi montunun içine doğru.

"Evet," dedi Jungkook. Sesindeki çocuksu heyecan, koskoca Seoul sokaklarını doldururdu da yine fazlası kalırdı geriye. "Hala kaybetmiş sayılmam."

Jimin, kaybedeceği şeyin ne olduğunu sormadı. Birkaç fikri vardıysa da aralarındaki huzurlu sessizlik içinde otobüs durağına ilerledikleri sırada aklında dolanan her türlü soruyu kendine sakladı. Henüz sorularına cevap aramaya hazır değildi.

VENÜS // jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin