14. bölüm

1.8K 114 49
                                    

rahat bir tişört ve rahat bi eşofman giyerek evden çıkıp yürümeye başladım. genelde sinanın evine gidiyorsam rahat şeyler giyer giderdim çünkü öyle seviyordum onun yanında rahat olduğum içindir belki. evlerimiz uzak sayılmazdı ama yakın değildi. yürümeyi tercih etmem bazen nefes alıp düşünmek istememden kaynaklanıyor.

tek yürürken kendimi düşüncelere dalmış buluyordum çoğu zaman, öyle ki bazen düşünceler içinde kaybolup içime çekiliyorum.

sokak çok kalabalık değildi hatta garip bir şekilde sokak tek tük evlerine giden insanlar dışında bomboş kalmıştı. kediler fazlaydı yalnızca onlarda bile sessizlik vardı.

hayatımı düşündüğüm ve bayağı düşündüğüm bir yürüyüşün ardından sinanın evine gelmiştim, sanki yol her zamankinden daha uzundu.

birinci çalışımda açılmayan zile kaşlarımı çattım, hızlı hızlı ikinci kez çaldım yine sonra annesinin evde olduğu aklıma gelince elimi uzun uzun bastığım zilden anında çektim. alacaklı gibi gelmenin mantığı yoktu.

esma teyze ilk defa saçlarını toplamış bir şekilde kapıyı araladı birazdan, yakışmıstı bu yeni saç şekli.

"hoş geldin oğlum gel içeri." ayakkabılarımı çıkarıp içeri adımladım.

"hoş buldum, kız ne güzel olmuşsun sen hep bağlasana valla çok yakışmış." samimiyetimiz geniş bir zamana dayanmasada esma teyzeyle rahat konuşurdum, eh sinanın annesi olması işleri daha kolaylaştırıyordu çünkü genelde hep birbirimizi görürdük.

"ay ne bileyim yapmıştım böyle kaldı, sinan odasında geç sen çay demledim birazdan getiriyorum." gülen yüzüne karşı bende güldüm.

ezbere bildiğim sinanın odasına adımladım, özlemiştim yine zaten bir gün ayrı kalsak özlüyorduk birbirimizi.

kapıyı tıklatmadan rahatca girdim, masanın üstüne oturmuş sigara içiyordu. ben girince bakışlarını bana çevirdi.

"annen evde sigara içtiğini görmesin," dedim masanın yanındaki sandalyeye kurulurken.

bir duman gecip ağzındaki dumanı havaya doğru verdi.

"hava soğuk balkona çıkasım gelmedi."

son bir nefes daha çekip sigarasını masanın üstündeki kartonda söndürdü. sandalye varken masaya oturmasına alışmıştım artık buna da alışıyordum fazla üşengeçti ya da kendini yormak istemiyordu. ikisi de aynı sonuca çıkıyor aslında.

uzanıp yanağımdan hızlıca öpüp geri çekildiğinde boşluğuma gelerek irkildim. "hoş geldin." dedi sırıtarak, öpmüştü beni tabii keyfi yerinde olurdu...

"hoş geldin öpücüğü müydü?" sorduğum soruyla kıkırdar gibi oldu.

"öyle de sayabiliriz ama asıl nedeni mesajlardaki 'sarı kedi' hallerin." göz kırptığında çok az utandığımı hisettim böyle zamanlarda kendimi hem çok rahat hissediyordum hem de biraz utanmış. çabuk toplardım ama erkekliğe zeval gelmesin.

"kedi sensin be, geçen maç oynarken ayağıma bıraktığın toplardan haber ver. üstüne geldikçe korkarak kaçtın."

"ya o öyle değil'-"

"uydurma." kesin bir şekilde konuşup kollarımı rahat bir şekilde masaya dayadım. aslında biliyordum öyle olmadığını ama bu konuyu tartışmak istemiyordum.

"neyse ne, pencereyi açalım annen gelir biradan gözüne batma." başını niye geliyor anlamında salladı.

"çay getiririm dedi." başını sallayarak bana gülümseyerek bakmaya başladı. ben bu bakışı biliyordum, nasıl bir bakış olduğunu açıklayamam belki ama garip dakikalar olduğunu söyleyebilirim.

emo-sin| gayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin