Uyanır uyanmaz telefonuma bir göz attım. Henüz mesaj gelmemişti, bende bu yüzden hem Ece'ye hemde Bora'ya günaydın mesajları gönderdim.
Fazla kahvaltı hazırlamayı bilmiyorum. Bu yüzden yapabileceğim tek şey yumurta ve birkaç şey pişirmekti. Zaten alışveriş heyecanım yüzünden doğru düzgün yemek bile yiyemedim. Daha önce böyle bir partiye gitmemiştim. Değil gitmek, yanından bile geçmemiştim. Nasıl bir yer olduğunuda fazlasıyla merak ediyordum. Asıl merak ettiğim Emre'nin orada olup olmayacağıydı.
Onun orada olması tüm hevesimi alt üst ederdi. O varken orada eğleneceğimi bile düşünmüyorum. Ece her ne kadar eğlenmemi söylese de bu benim açımdan oldukça zordu. Onun orda olmamasını diliyordum.
Bora'dan bir mesajınız var.
Günaydın! Yarım saate geleceğim.
Aniden yaptığım heyecanla sofradan kalktım ve kıyafet dolabıma koştum. Ne giyeceğimi bilmediğim için bir beyaz pantolon ve üstüne de siyah bir bluz giydim. Saçımı salık bıraktım. Makyaj yapma gereği duymadığım için sadece yüzümü yıkadım. Makyaj bana ağır geliyordu ve partide bile yapmamayı düşünüyordum. Fakat Ece'nin buna fırsat vermeyeceğini bildiğim için mecburen bir kaç şey sürmek zorunda kalacaktım. Bu esnada çantamın içine de biraz para koydum. Sonuçta alışverişe gidiyorduk ve elbiseler oldukça pahalıydı. Kazandığım sınavdaki burs parasını kullanıyordum. Çoğu zaman lazım oluyordu bana, zaten evde tek kaldığım için sorumluluklar benim üzerimdeydi. Bazenleri de Ece'nin anne ve babası bana yardım ediyor ve kalan faturaları falan ödüyordu. Onlara fazlasıyla mahçup oluyordum. Hem Ece'ye hemde bana bakmaya çalışıyordu.
Çalan telefonumu yatağımın üzerinden aldım ve arayanın Bora olduğunu gördüm. Neden olduğunu bilmediğim bir heyecanla telefonu kulağıma götürdüm.
"Hazırlandın mı? Aşağı da bekliyorum."
"Evet hazırım, Ece'yi aldın mı?"
"Sen gelince alacağım."
Hızlı bir şekilde ayakkabımı giydikten sonra dışarı attım kendimi. Onu fazla bekletmek istemiyordum. Ona defalarca elbiseyi kendim alabileceğimi söylesem bile beni dinlemedi, ne alacağımı merak ettiğimi söyledi. Fakat bilmiyordu ki kızlar elbise seçerken fazlasıyla kararsız kalır ve seçemezdi. Orada bizi beklemekten sıkılacağına adım kadar emindim fakat bunu kendisi seçmişti.
"Bildiğim güzel bir abiyeci var, orada seçersiniz."
"Sen nereden abiyeci biliyorsun ki? Ben bile bilmiyorum."
Dediğim şey de yanlış bir şey bulamadım fakat kahkaha atmaya başladı. Ona ilginç bakışlarımı göndersem bile durmadı. Fakat saçma bir şey dememiştim. Haklı değil miydim sizce? Bir erkek abiyeciyi nerden bilebilirdi ki? Ben bile kız olmama rağmen bir abiyeci bilmiyordum. Onun bilmesi şaşırttı beni.
"Biliyor olamaz mıyım? Malum, bir ablam var onun için oraya çok kez gidip geldim."
Kendimi bir salak gibi hissettim çünkü bir ablasının veya kardeşinin olacağı aklımın ucuna gelmedi. Ve kurduğu cümleyi düşünmeme rağmen sonucunu bulamamıştım. Tabii ki de gitmiş olabilirdi. Niye kıskandım ki?
Kıskanıyor muyuz!
İç sesimin aniden ortaya atlamasıyla bir kaç dakika aynı şeyi düşünüp durdum. Onu neden kıskanayım ki?
Etkileniyorsun.
Etkilenmiyorum iç sesim! Etkilenmiyorum. Merak edip öyle bir cümle kurmuş olamaz mıyım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOĞUK DARBE
ActionBir katilin hikayesiydi bu, sonsuz acı, imkansız bir aşk. Bora ve Derin'in arasına fazlasıyla engel çıkar, bu engelleri birlikle yerle bir edebilirler mi?