"Duyduğunuz gibi yapacağım Nazlı Hanım."
Bu dediğim isteğim dışında ağzımdan dökülen bir cümle oldu. Sanki beni biri yönlendiriyor gibiydi. Ben ne desem istesem, o tam tersini yapıyordu. Oysaki öyle bir cümle kurmuştum ki, Nazlı Hanım şokunu bir süre atlatamadı. Kendine gelebilmek için kahve istedi ve onu bekliyordu. "Bana 'iyi değilsin' dercesine bakışlar atıyordu Nazlı Hanım. Sanki diyecek çok şeyi vardı fakat demek istemiyor gibiydi. Ya da cesaret edemiyordu içindekileri dökmeye.
"Bak Derincim, yaşadığın durum çok zor anlayabiliyorum. Fakat bunu yaşamış olman senin de o kişiye zarar vermen anlamına gelmiyor. Kendine haline bırak, başkasından bulsun."
"Biliyorum Nazlı Hanım, ama o tutuklanmadı ve şuan kim bilir nerelerde geziniyordur. İçi bile sızlamıyordur bunları yaparken. Benim neden sızlasın ki? Özellikle bunu yapmaktan şeref duyarım."
"Sana ne olacak peki, kalan hayatın?"
"Annemin intikamını aldıktan sonra gerisini düşünmüyorum."
"Bu sana daha çok zarar verir, emin ol daha da kötüleşeceksin. Yol yakınken vazgeçmelisin bu kararından."
Daha çok kafa şişirtmek istemediğimden bir kaç cümle daha kurup kapıdan dışarı çıktım. Sonuçta bir çok hastası vardı Nazlı Hanım'ın. Biraz daha dursaydım onu da rahatsız edebilirdim. Önce Ece ile telefonda konuşup ardından eve gitmeyi planlıyordum. Onu yalnız bırakmamam gerekiyordu,çünkü son yapılan telefon konuşmasından sonra başına bir şey gelmesinden çok korkuyordum. Onu yalnız bırakmak içimde bir kuşku oluşturuyordu. Uzun süredir kullanmadığım telefonumu nihayet elime alıp Ece'nin numarasına tıkladım ve açmasını bekledim. Bir iki çalışta telefon açıldı. Telefonunun elinde olduğunu düşündüm.
"Alo, çıktın mı hastaneden?"
Arar aramaz ilk cümlesi bu olmuştu Ece'nin.
"Evet, şimdi yola çıkıyorum birazdan orda olurum. Haber vermek için aradım."
"Ne dedi peki psikolog?"
Bunu soracağını biliyordum. Oysaki kendi derdimden onu sormaya fırsat bile bulamamıştım. Kadını belki de korkutmuştum. Açık açık onu öldüreceğimi söylemiştim. Nasıl korkmasın ki? Bir an kendimden nefret ettim. Benim yüzümden biri daha rahatsız olmuştu söylediklerimden. Peki en önemlisi dediğim gibi yapacak mıydım?
"Eve gelince anlatırım, telefonda konuşulacak şeyler değil."
"Tamam bekliyorum, biraz hızlı ol."
Telefonu kapatıp hızla çantama geri yerleştirdim. Hastanede fazla durmayı sevmiyordum. Burası benim içimi daraltıyordu. Sanki herkes ölüyor gibiydi burada, herkesin bir derdi var, bir hastalığı vardı. Neden kimse iyi değildi ki? Bu kadar mı zordu hayat? Düşüncelerimden sıyrıldığım da hastanenin kapısına geldiğimi farkettim. Tam dışarı çıkacaktım ki aniden birinin koluma çarpmasıyla olduğum yerde çemkirmeye başladım.
"Yavaş olsana biraz!"
"Derin, burada ne işin var?"
Önümde duran kişinin Bora olduğunu gördüğüm de gözlerim fal taşı gibi açıldı. Ona öyle öfke dolu bakıyordum ki, rahatsız olduğunu belli edercesine bakışlarını kaçırdı benden. Aslında onun bir suçu yoktu, sadece Emre'nin bir arkadaşıydı o kadar. Bir şeyden haberi de olmayabilirdi. Fakat yaşananlar aklıma geliyordu. İlk tanışma anımız, Emre'nin kendini gayet güzel tanıtması. Bizi evimize bırakması. Ne? Bizi evimize bırakması mı dedim?
Biri evimize bıraktı. Demek ki daha önceden planlamıştı bunu. Evimizi öğrenmek için yapmıştı öyle değil mi? Yaşadıklarım bir bir gözlerimin önünden geçti bir saniye. Evimizin yakın olduğunu söylemişti. Her şeyi dün gibi hatırlıyordum. Ne dediğini, kendini nasıl tanıttığını,Her şeyi hatırlıyordum. Planının bir parçasıydı demek ki evimizi öğrenmek. Emre evimizi bilmiyordu. Kendi ellerimle ona evimin adresini vermiştim. Annem benim yüzümden ölmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOĞUK DARBE
AçãoBir katilin hikayesiydi bu, sonsuz acı, imkansız bir aşk. Bora ve Derin'in arasına fazlasıyla engel çıkar, bu engelleri birlikle yerle bir edebilirler mi?