Herkes şaşkındı. Ayça Hanım'ın bir anda ortadan kaybolması gerçekten çok ilginçti. Acaba başına bir şey mi gelmişti? Birçokkez aramışlardı fakat bir türlü ulaşamamışlardı. Ama çözmeye çalıştıkları bir olay vardı ve devam etmek istiyolardı. Barış "Biz Göknur'la şu cümleyi bi araştıralım yarın " dedi. Herkes yatağına geçmişti.
Sabahın erken saatlerinde Osman uyanmıştı. Sonrada herkes sırayla uyanmaya başladı. Barış ve Göknur kahvaltıdan sonra çıktılar.
Osman düşünceli bir tavırla;- Benimde ufak bir işim var. Akşama dönerim.
Dedi ve çıktı. Hemen arkasındanda Şebnem ;- bankadan para çekmem gerekiyor.
Diyip çıktı. Evde yanlızca Bekir kalmıştı. Oda saati incelemeye devam ediyordu. Saatten başka bir şey çıkmayınca kendi icadını yapmaya devam etti. Bekir yeni birşey üzerinde çalışıyordu. Fakat bu yaptığı şeyi fazla ortalık yerde yapmazdı çünkü yanında başkaları varken dikkati dağılırdı.Göknur ve Barış'ta inceleme için önce kütüphaneye uğramak istediler. Bir saate kalmadan orda oldular ve saatler hakkındaki tüm kitapları toplayıp aramaya başladılar. Ama bu iş okadar da kolay olmıcak gibiydi. İkiside kitap paylaşımı yapıp araştırmaya başladılar. Aradan yarım saat geçmemiştiki Göknur "Buldum."diye bağırdı. Bu bağırmayla birlikte yandaki adam sakin sakin bir bakış attı ve yeniden kitabına döndü.
-Ne buldun?
-Bu saatten yedi tane varmış ama hepsinin üzerindeki elmaslar farklı renktelermiş. Kırmızı, siyah, sarı, turuncu, mavi, beyaz ve yeşil. Ve bu elmaslı saatlerin adı "Tamparos"muş. Bana bir dakika izin ver birde internetten bakıyım.
- Acele et Göknur.
- Sakin ol. Şimdi açıyorum.
Göknur sanki hızla ilerleyen bir ok gibi bilgisayarını açtı ve internete girdi. O hızla saat hakkında bilgi aramaya başladı. Doğru internet sayfasını bulması uzun sürmedi ve sayfada yazanları okumaya başladı.
Eski mısırlılar tarafindan yapılmış bu saatler öncalikle hazine kapısı için kilit olarak kullanılmış. Bir çemberin etrafındaki çukurlara sırasıyla yerleştirildiğinde kapı açılırmış. Önceleri bu yedi taşta firavunlarda dururmuş fakat sonradan güvelik için yanlarındaki veya kimsenin bilmediği kişilere verilerek saklanmış. Zaman geçincede farklı farklı cep saatlerini süslemişler ve bir süre önce de müzelere kaldırılmışlar.
- Eee öleyse bunun bizde ne işi var??
- Bir dakka altında bir link var bi bakıyım.
İkiside gerçekten çok şaşırdılar. Linkte bir haber vardı. Haberde kırmızı elmaslı cep saatinin iki hafta önce Londra'da ki bir müzeden çalındığı yazıyordu. Sadece bu kadar olsa yine iyiydi fakat geri kalan altısınında çalınması tesadüf olamazdı. Tüm elmaslı cep saatleri çalınmıştı.
Barış ve Göknur bir an birbirlerine baktılar ve "saati korumalıyız." dediler.
Göknur Barış'a döndü ve ;
- Saat nerde?
-Merak etme benimle güvende.
-Eminmisin olum? Bak sonra başımız derde girmesin.
- Benimle güvende merak etme. Hadi birazdaha bakalım sonrada gideriz.
- Hadi hadi gidelim geri kalanınada evde bakarız.
Barış ve Göknur kütüphaneden çıkıp evin yolunu tuttular. İkiside bildiklerini anlatmak için acele ediyordu ama tam da bu sırada arkalarından geçen bir gölgeyle bir an olsada oldukları yerde kala kaldılar. Ardından da göz ucuyla birbirlerine bakıp koşmaya başladılar. Neden koştukları veya neden kaçtıkları hakkında en ufak bir fikirleri dahi yoktu fakat sanki kırbaçlanmış bir at gibi koşmaya başlamışlardı.
Sonunda eve varmışlardı fakat Osman ve Şebnem daha dönmemişlerdi. Bekir ise icat yaptığı masada uyuya kalmıştı. Barış yanına yaklaşıp yavaşça dürttü ve- Bekir, Bekir, Bekir
Bekir gözünü zorla açarak ;
-Efendim
-Hadi olum git yatakta yat.
-Bir şey bulabildiniz mi?
- Hadi hadi sen yat Osman'la Şebnem gelince konuşuruz sen git şimdi iyice dinlen.
- Tamam hadi ben kaçar.
Birden zil çaldı. Barış kapıya doğru gitti ve " Kim o" dedi. Birden bir bağırış duyuldu ve Barış kapıyı açtı. Karşısında abisi Osman vardı osman ona baktı ve olduğu yere tam yıkılıyorduki onu Barış tuttu.
- Göknur ! Koş yardım et !
- Ne oldu burda?
- Bilmiyorum. Sen abimle kal ben hemen geliyorum.
Dedi ve hızlıca merdivenleri inip sağa sola doğru koşmaya başladı. Ne yaptığını kendiside bilmiyordu. Hatta okadar bilmiyorduki ayakkabılarını bile giymemişti. Sağa sola bakarken birden arkasında bir gölge belirdi. Barış sağa sola bakmayı bırakıp olduğu yerde durdu ve yavaşça arkasını döndü.
Karşısında gözlerinin çevresi, burnu, yanakları, çenesi ve dudakları boyalı bir kız vardı. Özellikle de dudaklarındaki çizgiler, gözünün çevresi ve burnundaki kalbe benzer işaret dikkat çekiyordu.
Elbiseleride en az yüzü kadar farklıydı. Elbisesi de yüzü gibi siyah ve etek tarzındaydı. Başının üstündeki kırmızı gül ise sanki daha yeni çiçekçiden alınıp oraya takılmış gibiydi.
Barış hafif kısık bir sesle;- Sen kimsin?
Siyah boyalar içindeki kız yavaşça kafasını kaldırarak;
- Sende bana ait birşey varmış...
Dedi ve siyah elbisesinin arkasındaki kapşonu takıp ve yine aynı hızla yükseklere tırmanmaya başladı. Düz duvarları ve pencere aralarını bakkala gidermiş gibi tırmanıyordu. Az önce karşısında olan kız şimdi 6 katlı binayı tırmanıp çatısına çıkmıştı. Üstelikte merdivenler yerine binanın düz dış yüzünü kullanarak. En tepeye vardığında aşağa doğru bakıp yüksek bir ses tonuyla;
- Yakında almaya gelicem...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİZEMLİ CİNAYET
PertualanganHer cuma gününde yeni bölüm yayımlanacaktır. Bu arada hikaye değil romandır. Tutulursa seriyi uzatmayı düşünüyorum. Okuduğunuz için sağolun.