TUZAK

85 9 0
                                    

Barış eve girdiğinde hala hayal görüp görmediğini düşünüyordu çünkü kendisi karşı kaldırıma bile sola sağa bakarak geçerken kız sadece iki saniyede düz duvarı tırmanıp çatıdan çatıya atlayarak gözden kaybolmuştu. Ama asıl soru şuyduki "üzerinde kıza ait ne vardı?"
Göknur kapıdan içeri giren Barış'ı görünce;

- Olum yüzün kireç gibi olmuş. Ne oldu?

Kısa bir sessizlikten sonra;

- Gördüklerime inanmıcaksın.

- Yaa ne gördün?

- Abim bi kendine gelsin konuşuruz.

Göknur osmanın bacağının arkasında bulduğu küçük oku göstererek " Bayıltıcı ok saplanmış. Bekir buna bi baksın."dedi. Tamda bu arada Bekir uyanmış ve yanlarına kadar gelerek " Neye bakçakmışım?"dedi. Göknur olup biten herşeyi bir çırpıda Bekir'e anlattı.

hepsi birlikte Osman'ın başında beklemeye başladılar bu arada bekirde atılan oku inceliyordu. Saat gece 03.00 dı.
Herkes Osmanın başında bekliyordu. Bu gun gerçektende bir çok şey başlarına gelmişti ama Barış hala gördüğü kızı anlatmamıştı.

Bekir birden odaya girerek;

- Okun araştırdım ve bu...

Göknur Bekir'in sözünü kesip atıldı.

- Anlat hadi.

- Konuşmamı kesmezsen anlatıcam

- Tamam. Afedersin.

- Öncelikle endişelencek bir şey yok. Çünkü sadece yüksek dozda Bayıltıcıymış.
Yanlız bir şey daha var. Bu bayıltıcı ilaç 1753 yılında Amazon keşfedilmiş. Fakat günümüze gelindiğinde bazı kişilere yaptığı yan etki tarafından yasaklanmış.

Göknur yine söze atılıp;

- Neden yasaklanmış?

- Çünkü bu ilacın dozu bir insanı iki hafta uyutabilcek güçte ve bazı kişilerde beklenmedik ateşlenmelere ve ya başka şeylere sebep oluyordu.

Bu seferde Barış atılarak;

- Ne yani abim iki hafta uyucakmı?

- En kötü ihtimalle iki hafta uyucak. Bukadar endişelenmeyin bir şeyi yokmuş. Hadi harkes yatağına dönsün artık.

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte herkes uyanmaya başlamıştı. Şebnem kahvaltıyı hazırlayıp çayları doldurmaya başlamıştı.
Herkes uyanıp kahvaltının başına geçti. Herkesin karnı kurt gibi açtı. Özelliklede Ayça Hanım ortadan kaybolduğundan beri adam akıllı yemek yememişlerdi. Ayça Hanım gittiğinden beri böyle yemek yememişlerdi. Şebnemin hazırladığı kahvaltı dün akşam yaşananları birazda olsa ertelemişti. Yemekten kalkarken "ellerine sağlık" demeyide ihmal etmediler.

Herkes salona toplandı ve olan olaylar hakkında ne yapıcaklarını tartışmaya başladılar.

Bekir;

- Öncelikle Osman için serum almamız gerekiyor. Ayriyetten benim incelemelerim için ihtiyacım olan malzemelerin alınması lazım.

Barış;

- Serumu abime ben getiririm. Bekir'in malzemelerinide başkası alsın.

Şebnem söze atılarak;

- Bende artık size yardım etmek istiyorum. Onuda ben yaparım.

Bekir Şebneme bakarak;

- Peki

Bekir sözlerine aynı hızla devam etti.

- Göknur benim için kütüp haneden bu ilaç hakkında araştırma yapman lazım. Herkesin görevi varsa haydi bakalım herkes iş başına.

Herkes bir an önce işlerini yapmak için yola koyuldu. Bekir ise durmadan ilaçla ilgili kitaplara bakıp deneyler yapıyordu.

Göknur öncelikle kütüphaneye gidip araştırma yapıcak sonrada deneylerle ilgili Bekir'e yardım edicekti. Göknur yarım saatte kütüphaneye vardı. Hızlıca şifalı bitkilere ve ansiklopedilere bakmaya başladı. Kısa sürede aradığı yeri buldu ve okumaya başladı.

Barakuda bitkisi : 1753 yılında Amazon Ormanları'nda bilim adamı Edward Jahnson tarafından bulunmuştur. Zamanla avcılıkta veya tıbbı tedavilerde (ameliyatlarda vb. Yerlerde) Kullanılmaya başlanmıştı. Bazı kişilere veya hayvanlara yaptığı yan etkiler yüzünden 1842 de kullanımı yasaklanmıştır. Teknolojiyle birlikte kullanımıda çoğaldığı için İçki, uyuşturucu vb. bağımlılık yapan maddelerde kullanılmaya başlandı. Bu bitkinin yan etkisi ise bazı insanların vücutlarının bazı bölümlerinin hareketsiz kalması veya tüm vücudun felç kalmasıydı.

Göknur kitaptan başını kaldırıp okuduğu sayfanın fotoğrafını çekti. Ardındanda kütüphaneden çıkıp evin yolunu tuttu.

Göknur eve yaklaşmıştı fakat bir anda karanlıkta bir ses duydu. Birinin takip ettiğini anlaması uzun sürmedi. Adımlarını sıklaştırdı fakat arkasındaki adımlarda hızlanmıştı. Bir anda arkasını dönüp baktı fakat arkasında ki kişi yoktu. Tam o sırada arkasından bir mendil bir anda yüzünü kaplamıştı. Çırpınmaya başladı fakat çırpınması bir şey ifade etmiyordu. Nefesi daralıyor, elleri titriyor, başı dönüyordu. Bir anda olduğu yere kum torbası gibi yıkıdı.

Bir kaç saat sonra...

Gözlerini aralamaya çalışıyordu fakat göz kapakları buna mani oluyordu. Soğuk ve büyük bir yerdeydi. Büyük bir yer olduğunu her nefes aldığındaki sesten anlamıştı. Sonunda gözlerini açabildi. Kendisini bir kafesin içinde buldu. Yer beton ve soğuktu. Gözleriyle etrafını süzdü ama karanlıktan başka bir şey göremedi. Ağzı, elleri ve ayakları bağlıydı. Birden karanlığın içinden bir kız çıktı. Bu yüzü boyalı kızdı. Göknur bir an duraksadı fakat toparlanması kısa sürdü. Kızın elinde ufak metalimsi bir çanta vardı. Kafesin önündeki loş ışıkta çok güzel duruyordu. Kız yavaşça çantayı açtı. İçinde ikitane iğne vardı. İğnelerin içinde ise mavi bir sıvı vardı. Kız göz ucuyla Göknur'a baktı ve ...

- Osman bir hafta sonra felç kalıcak. Onu iğleştirmenin tek yolu elimdeki panzehir. Panzehiri istiyosan saati buraya getir panzehiri al.

Dedi ve Göknur'un bulunduğu kafesi açtı. Ardındanda geriye doğru yürüyerek karanlığa karıştı.

GİZEMLİ CİNAYETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin