O kişiye daha dikkatli bakınca Myungsoo olduğunu fark etti. Myungsoo'nun kendisine selam verdiğini fark edince istemsizce başını öne eğdi. Jiyeon, Myungsoo yanından geçerken onun kokusunu içine çektiğinde karşı koyulmaz bir şekilde ona sarılmak istedi. Ama yapabildiği tek şey ileriye doğru yürümek oldu.
Myungsoo'nun aklında kalan tek şey ise Jiyeon'un güzel yüzü olmuştu. Onun Yesungla çıktığı fikrine katlanamıyordu. Neden kendisini değil de Yesung'u kabul ettiğini anlayamıyordu.Onu deli gibi istemesine rağmen Jiyeon'un onu görmezden gelmesi kalbini acıtıyordu.
Geçen gün onu görmek için evine gitmeye yeltenmişti bir kez daha, hatta bu sefer birisinin onu fark etmesi tehlikesini göze alarak evinin önüne kadar gitmişti. Ama tam bahçe kapısından girecekken, Jiyeon'un Yesung'un adını telaffuz eden sesini duydu. Hemen oradaki bir ağacın arkasına saklandı ve Jiyeon'un telefonda Yesung ile konuştuğunu fark etti. Ona yolda olduğunu, birazdan orada olacağını, onu biraz bekleteceği için özür dilediğini söylüyordu.
Ona "Oppa" diye seslenmişti Jiyeon telefonu kapatırken. Demek şimdiden bu kadar samimi oldular, diye geçirdi aklından Myungsoo.
Tam o sırada Jiyeon onun yanından geçti koşar adımlarla. Myungsoo onu fark edemesin diye şapkasını iyice eğdi ve yönünü değiştirdi Jiyeon'dan erken davranıp. Jiyeon, Myungsoo'yu görmemişti.Zaten Myungsoo'nun da son isteyeceği şeydi bu. Yeterince oynamıştı Jiyeon onun guruyla. Az kalsın bir kez daha rezil olacaktı.
Derin bir nefes aldı. Şapkasını daha da eğdi ve gözünden akan tek damlayı hızlı bir hareketle sildi. Şanslıydı çünkü yanından boş bir taksi geçiyordu. Hemen durdurdu, bindi ve doğruca yurduna geri döndü.
Bu sefer son derece kararlıydı. Bu dönüş aslında bir başlangıçtı. Bir daha asla ama asla "o kız" için zahmete girmeyecekti, onun için kılını bile kıpırdatmayacaktı. Zaten bunları onun için yapacak birisi vardı artık. Yesung!!! Bu isim kulaklarını tırmalıyordu. Telaffuzu bile midesini bulandırmaya yetiyordu. "O kızı" o isimle anacaktı bundan sonra ve asla "o kız" için tek bir damla bile göz yaşı akıtmayacaktı.
~~ Performans akşamı ~~
"Mblaq, T-ara!! Sahne sizin!!!"
Sesi duyar duymaz sahneye doğru yönelen Jiyeon, yolda onlardan önce After School ile sahneye çıkan Infınte üyelerinden hiç kimse ile karşılaşmak istemiyordu, özellikle de Myungsoo ile. Bu yüzden sessiz sedasız ilerlemek istedi böylece Myungsoo onu fark etmeyecekti. Hızlı adımlarla başı önünde geriden geriden yürürken birden bir şeye çarptı.
Gözlerini yerden kaldırınca Myungsoo'nun şaşkın ve terli yüzüyle karşılaştı. Ne diyeceğini bilemedi. Bir kaç saniye öylece kalakaldılar. O an her şeyi unutmuşlardı. Sanki gözlerinin birbirine değdiği o an dünya durmuş, zaman anlamını yitirmişti. Sanki bu iki genç beden, şu koca evrende bir başına kalmış, kalplerini ve beyinlerini bir kılmışlardı. O bir kaç saniyede birbirlerini bulmuşlar, kalplerini okumuşlardı birbirlerinin. Gönül kapılarının kilitlerini kırmış, yüreklerinin saklı bahçelerinde buluşmuşlardı bir ömür.
Önce Myungsoo eğdi başını tek söz etmeden. Jiyeonsa kalakaldı öylece yalvaran bakışlarıyla. Bir an içinden "Gitme" demek geçti ama sözcükler düğümlendi o an boğazında.
Neyseki yardımına her zamanki gibi can dostu Eunjung yetişti. Elinden tuttu ve düştüğü derin kuyulardan çıkardı onu parlak gülümsemesiyle. Jiyeon da ona yarım bir gülümsemeyle eşlik etti. Beraber sahneye gittiler. Ve özel performansı başarıyla gerçekleştirdiler. Jiyeon tek bir hata bile yapmadı. Tüm dikkatini dansına verdi. Yoksa kendini tutamayıp göz yaşlarına boğulmaktan korkuyordu.
Bu gün bir kez daha anlamıştı ki Myungsoo onun için sadece ilk aşk olarak kalacaktı. Çünkü her ne kadar birbirlerini sevseler de delice, aralarına örülü duvarlar sürekli önlerine çıkıyordu. Kırmaya çalışsa bile biliyordu ki hiç bir şey değişmeyecek ve Myungsoo kendini yalnızlığına hapsedecekti. Çünkü Myungsoo'nun gururu onun için her şeydi. Ve onu çiğnememek için her şeyi göze alabilirdi. Sevdiğinden uzak kalmayı bile. İşte bu aşkın önündeki duvarların harcını da Myungsoo'nun gururu oluşturuyordu.
Performansın ardından telefonunu aldı eline Jiyeon. 20 cevapsız arama, 13 mesaj. Hepsi de Yesung'dan. Ne aramalara döndü, ne de mesajlara baktı. Telefonu çantasına atıp, üyelerin yanına döndü. Beraber bir şeyler içmeye gittiler, dertleşmek ve konuşmak için. Jiyeon da gitti. Ama hiç bir şey yemedi ve içmedi. Tek bir kelime de çıkmadı ağzından. Öyle tüm gece gözlerini bir noktaya dikip başka alemlere gitti puslu bakışlarıyla.
Gruptan erken ayrıldı, çok yorgun olduğunu söyledi, eve gidip bir an önce uyumak istiyordu. Dalgınlığını aslında herkes fark etmişti. Ama bunun nedenini de az çok bildiklerinden, onu utandırmak istemiyorlardı. O yüzden kendi haline bıraktılar ve gitmesine izin verdiler.
Bir taksiye atladı ve doğruca eve sürdürdü. On dakika sonra ancak eve gidebilmişti. Taksiye parayı uzattı. "Üstü kalsın" dedikten sonra, ağır ağır indi taksiden. Ve gecenin karanlığında bahçe kapısının önünde bekleyen birisinin olduğunu fark etti. Bir adım, iki adım ve ay ışığı o yüzü aydınlatınca şaşkınlıktan az daha küçük dilini yutacaktı.
"Sen... senin ne işin var burada?" dedi zar zor.
"Konuşma. Dur ve dinle. Çünkü bunu bir daha söylemicem" dedi Myungsoo.
"Seni seviyorum!!!"