Ne bitmez bir gündü bu gün Jiyeon için. Tüm gün çalışmalar, şovlar derken bedeni onu taşıyamayacak kadar yorgun düşmüştü. Üstüne bir de Myungsoo ve Yesung zihnini de yormuşlardı.
Myungsoo onu bu gün çok şaşırtmıştı. Ne olmuştu acaba, onu böyle ne etkilemişti de bir anda Jiyeon'a böyle bir itiraf yapma gereği duymuştu. Acaba gerçekten samimi miydi hislerinde? Öyledir herhalde yoksa neden gecenin bir vaktinde kapısına dayansın ki onun? Hem neden öpmek istesin ki onu sevmese? Belki Yesung gelmeseydi....
Ahh Yesung, onunla ne yapmalıydı? Kalbi hala Myungsoo için atarken onla çıkması ona karşı bir haksızlık olmaz mıydı? Hem onu gerçekten seviyor gibi de duruyor... Ama Myungsoo... Myungsoo... Myungsoo... Kafasının içinde dört dönüyordu bu isim. Yoksa gerçekten bir tılsım mı vardı bu ikisini birbirine bağlayan.
Sorular, keder, ve heyecan Jiyeon'u sarmıştı dört bir yandan. Midesinde değişik bir sancı canını acıtıyordu Jiyeon'un. Dolaptan sabah aldığı sütü çıkardı. Bir cezveye biraz döküp ısıttı. Sütünü içtikten sonra biraz daha rahatlamıştı midesi. Kısa bir duştan sonra pijamalarını giyinip kendini yatağa attı. Ama tüm gece gözüne bir damla uyku girmedi.
"Sana onun peşini bırak demiştim."
"Ben de sana asla demiştim."
"O zaman bunun sonuçlarına katlanırsın. Bunu biliyorsun değil mi?"
"Ne senden ne de senin şirketinden korkuyorum. Elinden geleni ardına koyma. Bu sefer kararlıyım. O da beni seviyor. Onun için savaşıcam. Beni asla hiç bir güç yıldıramaz."
"Toy ve salaksın. Bu sektörde yeni olduğun çok belli. Hiç aklına gelmiyor mu seni nasıl mahvedebileceğim."
"Hıh... Senden korkmadığımı söylemiştim. Bana istediğini yap, umrumda değil."
" Peki ya grubun bu işten zararlı çıkarsa."
"Onlara elini süreyim deme. Senin derdin benimle, pislik. Onları rahat bırak. Adi herif."
"O zaman ben de aynısını senden isteyeceğim. Jiyeon'u rahat bırak, ben de grubuna dokunmayayım. Jiyeon'un aklını karıştırma, yeter. "
"Bunun için benim bir şey yapmama gerek yok. O zaten beni seviyor. Hem sen grubuma ne yapabileceğini sanıyorsun, gerçekten?"
"Yapabileceklerimi hayal bile edemezsin, ufaklık. Ben senin düşündüğünden daha nüfuzlu biriyim. İstersen neler yapabileceğimin küçük bir demosunu izletebilirim sana."
"Ne saçmalıyorsun sen?"
"İşte, bunlar senin üyelerin hayat hikayeleri. Kimler, nerden geldiler nereye gidiyorlar, aileleri geçmişleri, skandal niteliğinde bir sürü şey var bu dosyalarda. Sanırım sen de istemezsin grubunun böyle skandallara kurban gitmesini. "
"Bunu yapamazsın."
"Neden? Yapamayacağımı mı sanıyorsun? Seni temin ederim benim çok yakın tanıdığım gazeteci dostlarım var. Ve dostlarımın canı ne zamandan doğru düzgün bir haberleri olmadığından çok sıkık. Bunlar onlara ilaç gibi gelecek."
"Kes ,şunu!" diye bağırdı Yesung'a. Ve sonra tıslayan bir sesle "Tamam,dediğini yapıcam."
Yesung ise mağrur bir sırıtışla "Biliyordum." dedi.
Myungsoo o an damarlarının çekildiğini hissetti ve var gücüyle Yesung'un yüzüne bir yumruk attı.Ve arkasına bakmadan oradan uzaklaştı.
Yesung Myungsoo'nun arkasından kanayan dudağını silerken kazanmış olmanın verdiği gururla gülmeye başladı ve tek bir kelime ağzından çıktı.
"Aptal."
Myungsoo yurda vardığında hala vücudunun çok gergin olduğunu fark etti. Yol boyunca Yesung'un sırıtışı aklından çıkmamıştı. Grubuna karşı duyduğu sorumluluk ve vefa sevdiği kızdan önce gelmişti onun için. Ama kendini çok kötü hissediyordu.
Jiyeon'un parlayan gözlerini asla unutamayacaktı. Ona bir kez sarılmak için nelerini vermezdi. Onun güzel gülüşü gözlerinin önünden gitmiyordu. Eğer Yesung olmasaydı onunla olabilirdi. Başkasının ona sahip olması fikrine katlanamıyordu ama grubuna karşı da bir vefa borcu vardı. Bu çelişki dolu düşüncelerle kendini dipsiz bir kuyuda hissediyordu. Ve bütün gece uyuyamamıştı. Jiyeon'un yüzü gözlerinin önünden hiç gitmemişti.
Aradan geçen bir ayda Jiyeon, Myungsoo ile bir kez bile karşılaşmadı. Myungsoo da onu görmeye o günden beri bir daha hiç gelmedi. Jiyeon ondan bir haber de alamıyordu. Bir yandan merak bir yandan da kızgınlık duyuyordu tüm bu olanlara karşı.
"Jiyeon-ahh, güllerin geldi. " dedi menajeri bekleme odasına elinde kocaman bir buket kırmızı gülle girerken. Jiyeon koşarak almaya gitti çiçekleri. Uzunca bir süredir her gün aralıksız aynı saatte koca bir demet kırmızı gül alıyordu. Ama bu gün de kart yoktu güllerin üstünde. Daha dünkü çiçekler solmadan gelen bu güzel güller, onun gününü gün ediyordu.
Acaba kimdendi bu güller? İlk günden beri buna kafa patlatıyordu? Ve haliyle ilk adayı da Myungsoo'ydu. Ama Myungsoo böyle jestler yapacak birisine de hiç benzemiyordu aslında. Sanki o gelip direk sevdiğine sevdiğini söylerdi. Hem sanki Myungsoo anlamıştı Jiyeon'un hislerini. O kadar ilgilense önce gelip konuşmaz mıydı?
"Belki Yesung'dur." Diye geçirdi içinden Jiyeon. Uzun zamandır peşinde dolanıyordu. Her gün ama her gün onunla konuşmak için bir bahane üretiyordu. Jiyeon bundan sıkılmış gibi dursa da - ya da öyle görünmek istese de - ona "Git!" demiyordu. Tüm bu yalnızlığında onu iyi hissettirdiği, onunla ilgilenip, onu sevdiğini sonuna kadar gösterdiği içindir belki.
Ne olurdu Myungsoo da Yesung kadar azimli olsaydı. Zaten aklı başına gelmemiş miydi Jiyeon'un. Geçmişte çok yanlış düşünmüştü. Sevgi yetmez miydi iki kalbi bir yapmaya. Ona ne büyük haksızlık yaptığını yeni anlıyordu Jiyeon ve başını taşlara vuruyordu bir nevi. İşte kanayan başına merhem sürmek de görevini aşkla yapan Yesung'a düşüyordu.
Yesung kararlı ve inatçıydı. Asla ama asla Jiyeon'u başkasına yar etmeyecekti. Bunun için de elinden gelen her şeyi yapardı. Varsın sevdiği onu reddetsin, görmezden gelsin, aşağılasın. Ona asla sahip olamasa da onu hep sevecekti; zaten sevmek bunu gerektirmez miydi?
Hemen telefona sarıldı Yesung. Jiyeon'a kısa ve öz bir mesaj attı.
"Buluşabilir miyiz?"
Jiyeon titreyen telefonunu eline aldığında saat gece yarısını geçmişti. Yarı uykulu gözlerini ovuştururken okudu mesajı. Bir anda tüm uykusu kaçmıştı. Ne yazacağını bilemiyordu.
"Olabilir ama yarın meşgulüm." diye bir cevap yazdı.
"Peki ondan sonraki gün?"
"O gün de Japonya'ya gitmemiz gerekiyor ama."
"Peki o zaman ben de zaten ondan sonraki gün Japonya'ya gelecektim. Orada buluşalım, o zaman. Olur mu?"
Jiyeon'dan bir süre cevap gelmedi. Yesung da gözleri fal taşı gibi açık ondan gelecek cevabı bekledi. Saat bire gelirken beklenilen cevap geldi.
"Olur."