"Seni Seviyorum. Hem de deliler gibi. Aklımdan bir an bile çıkmıyorsun. Bana ne yaptın böyle? Cevap ver. Ne yaptın?"
Gözlerinden ateşler çıkıyordu. Çok üzgün ve kızgındı. Sanki kızıp bağırmayı kesse hıçkırıklarla ağlayacaktı.
Jiyeon, ona doğru bir adım attı. Aslında çok korkuyordu. Ama ondan değil, ona kapılmaktan korkuyordu. Yoksa onun, Jiyeon'a zarar verecek en son kişi olduğunu adı gibi biliyordu.
"Sen sarhoşsun." dedi Jiyeon.
"Hadi, gel seni bir taksiye bindirelim." diye ekledi kolundan tutmaya çalışırken.
"Bırak. Biraz içtim ama hala aklım yerinde ve bu söylediklerimin hepsi bilinçli şeyer." dedi Myungsoo ve kolunu hızla çekti.
"Ona da böyle mi dokunuyorsun. Ellerini ona da böyle mi uzatıyorsun? Kesin tutmuştur da benim dokunmaya kıyamadığım o güzel elleri. Benim rüzgardan kıskandığım mis kokulu saçlarını okşamıştır. Ben daha gözlerine bakamazken o öpmüştür bile seni. Öptü mü? Doğruyu söyle. Yoksa daha mı ileri gittiniz?"
"Kes şunu, Myungsoo. Kes artık. Benim hakkımda böyle konuşman doğru değil. Böyle bir hakkın yok. Sınırı aşma ve git lütfen artık."
"Cevap ver. Lütfen. Söyle ne kadar ileri götürdünüz. Yoksa ölürüm ben. Beni zindanlara kapatma. Aklımdan neler geçiyor biliyor musun? Beni karanlıkta bırakma. Lütfen söyle."
"Sadece bir fincan kahve. Tamam. Oldu mu? Şimdi gidecek misin?"
Myungsoo, beklediğinden çok daha iyi bir cevap almıştı ve bu durumdan çok memnundu.
"Buraya aslında hiç gelmeyecektim. Ama yine sana yenildim. Doğruyu söyle yoksa sen tılsımlı bir büyücü müsün? Nasıl kendine bağladın beni böyle."
Dedi Myungsoo yüzündeki zafer memnuniyeti ve gülümsemesi ile.
"Ne tılsımlıyım, ne de büyücü. Beni rahat bırakmayan sizlersiniz. Neyse hadi git lütfen artık. Gerçekten biri görecek diye çok korkuyorum. Buraya nasıl geldin. Taksiyle mi? Arabanla mı?"
"Koşarak."
"O zaman geldiğin gibi git."
"Benden bu kadar mı nefret ediyorsun?"
"Yok, nefret etmiyorum, asla." dedi Jiyeon heyecanla. Bu tavrı Myungsoo'nun hoşuna gitmişti. Hafiften bir sırıttı.
"Sırıtmasana. Öyle demek istemedim. Yani şey demek istedim. Üff. Sana ne ya hesap mı vericem. Git hadi sen. Koş."
"Bak gidiyorum ama."
"Git."
"Emin misin?"
"Adım kadar."
Myungsoo adımlarını sıklaştırdı Jiyeon böyle diyince. Ama son anda sanki aklına bir şey gelmiş gibi, koşarak Jiyeon'un yanına gitti. Ve o farkında bile olmadan ona kocaman sarıldı.
"Napıyorsun sen?" dedi ve kendini ondan çekmeye çalıştı Jiyeon sinirle.
"Seni seviyorum. Bunu daha önce de demiştim ama sen beni görmezden gelmiştin. Hatırladın mı? Artık eminim sen de beni seviyorsun. O yüzden seni asla bırakmayacağım. " dedi Myungsoo Jiyeon'un ay ışığının aydınlattığı güzel yüzüne aşık aşık bakarken.
Jiyeon kendini çekmedi, Myungsoo saçını okşarken. Myungsoo başını hafifçe eğdi ve Jiyeon'a doğru yavaşça eğildi. Eli Jiyeon'un saçlarını usulca aralarken, Myungsoo onu öpmek için iyice yaklaşmıştı.