3. Bölüm

949 125 27
                                    



Hayatta nelerle karşılaşacağımızı çoğu zaman bilemezdik. İki dakika sonra ne yaşayacağımızın, ne olacağımızın bile bir garantisi yoktu. Şu an örneğini bizzat kendim yaşıyordum.

Buraya gelirken, bu arabada olacağımı tahmin edemezdim mesela. Dudaklarımı ısırarak camdan dışarıyı izlemeye devam ettim.

Gözlerimin önünde işlek sokaklar ve caddeler, uzun binalar, kafeler ve daha birçok şey geçiyordu ama işin aslı onlara odaklı olamıyordum. Kararmaya başlayan havaya baktım ve yavaşça dudağım büzüldü. Şimdiden annemi özlemiştim.

Jungkook evden işinin olduğunu söyleyerek çıkmıştı ve nereye gittiğini bilmiyordum. Valizlerimi, bagaja yerleştirmiştik ve Taehyung'la beraber eve gidiyorduk.

"Evet hyung, geliyoruz." diyen Taehyung'la başımı ona çevirdim. Telefonla konuşuyordu. Meraklı bakışlarımı hissetmiş olacak ki bana dönmüştü ama kısa bir süre sonra tekrar yola odaklandı. "Bizim Yoongi Hyung. Geleceğimizi haber verdim." dediğinde başımı salladım. "O nasıl biri?" diye sorduğumda güldü. "Seni seveceğinden şüphem yok." dediğinde yüzümü buruşturdum. "Aynısını Jungkook için de söylemiştin."

Taehyung güldüğünde bende sırıttım. En azından Taehyung vardı. Onun sayesinde kendimi daha rahat hissediyordum ve onun davranışları sayesinde sanki yıllardır tanışan bir ikiliydik.

"Sen Jungkook'a bakma demiştim. Yaşadığı birtakım şeyler var ve bunları benim söylemem doğru olmaz, isterse kendisi zaten anlatır. Böyle davranmasının sebebi biraz da bahsettiğim şey yüzünden, bize karşı da bazen soğuk davranabiliyor ama aynı evde yaşadığımız için alıştık." dediğinde meraklanmıştım ama bir şey sormadım. Sonra devam etti, "Ne kadar böyle anlatsamda bize verdiği değeri net bir şekilde hissedebiliyorum, bir şey olduğunda direkt Jungkook'u ararım, hep yanımda olacağını bilirim çünkü." dediğinde gülümsedim başımı onaylarcasına sallarken.

Ne yaşamıştı bilmiyorum ama gerçekten ilk izlenimime göre soğuk birisiydi, alışırdım sanırım. Ya da hep böyle devam etmezdi, ona da kendimi alıştırırdım öyle değil mi? Aynı evde kalıpta birbirimizden nefret edemezdik herhalde.

Araba durduğunda başımı yaslı olan camdan kaldırarak düşüncelerimden sıyrıldım. "Geldik." diyen Taehyung'u duyduğumda kafamı sallayarak mayıştığım koltukta dik pozisyona geçtim. Uykum gelmişti ve uzun yoldan geldiğim için gerçekten yorgundum.

"Dur, bekle." dedikten sonra arabadan inmişti, bir süre arkasından bakıp bende nihayet arabadan inip gözlerimi etrafta gezdirmeye başlamıştım bile.

Karşımda ki iki katlı müstakil eve bakarken gülümsemeden edemedim, çok huzurlu bir yer gibi görünüyordu. Bahçenin etrafı ağaçlarla çevriliydi ve evleri ayıran çitler vardı. Karşımda ki beyaz eve uzunca baktım. Ve gözlerimi bahçede gezdirmeye karar vererek incelemeye devam ettim. Bir köpek yuvası vardı. Acaba köpek mi besliyorlardı?

"Köpeğiniz mi var?" diye sordum heyecanla. Taehyung'un başı bana dönerken gözleri de baktığım yere kaydı. "Evet, küçükken sahiplenmiştik. İsmi, Daegu." dedikten sonra omuzlarını dikleştirerek, "Doğduğum şehir, ben koydum. Nasılım?" diye açıkladığında güldüm. "Çok güzel." derken klübeye doğru yaklaştım.

İsmiyle bir kere seslenmem yetmişti yuvasından çıkıp bana havlaması için. Yerinde zıplıyordu. Dudaklarım o şeklini alırken büyük bir mutlulukla sızlandım başını sevmeden hemen önce. "Sen goldensın.. Oyun mu oynamak istiyorsun?" dedim kafasına masaj yaparken.

"O bir golden, elbette oyun oynamak istiyor." diyen birinin sesini duyduğumda gülüp ağzında ki topu almaya çalıştım. Uzağa fırlattığımda peşinden direkt koşmuştu. Arkasından bakarken bana cevap veren kişiye döndü bakışlarım. Taehyung hemen yanımızda bitmişti.

rosy cheeksHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin