Jimin, alanında daha iyi bir eğitim almak için Erasmus programı sayesinde bulunduğu ülkeden ayrılmak zorundaydı ve bu onu fena halde zorlayacaktı, belki yıpratacaktı. Bunun farkındaydı. Belki ilk defa ailesinden uzak kalacaktı ama böyle bir şans eld...
Selamlarr, bu sefer çok bekletmeden bölümü attım. Daha uzun tutmaya çalıştım ve umarım beğenirsiniz.
Lütfen oylarınızı ve satır arası yorumlarınızı eksik etmeyin, okuduğunuzu bilmek beni motive ediyor.
Okunma sayımız 700 olmuş, bunun için de ayrıca teşekkür ederim.
Bölüm şarkısı: Tove Lo - Habits
İyi okumalar 🤍
Gözlerimi kapattım yavaşça. Bugünün yorgunluğuna sıcak su gerçekten iyi gelmişti. Yemek yedikten sonra herkes bir tarafa dağılmıştı.
İlk dersime girmiştim bugün. Gözüm derslerden birazcık korkmuş olsa da halledebilmeyi umuyordum. Güzel geçmiş denilebilirdi.
Dersten çıktıktan sonra da direkt eve gelmiştim zaten. Şimdi de duşumu alıyordum. Yalnızca bir saat sonra evden çıkacaktık.
Daha fazla oyalanmamak adına köpükten ve duj jelinden iyice arınıp durulandıktan sonra kendimi havluya sarmıştım. Ah, üşümüştüm! Çenem hafifçe titriyordu.
Banyodan çıkarak odama girdiğimde yarım saat öncesinde yatağa bıraktığım kıyafetlerimi aldım.
Siyah bir pantolon ve üstüne üzerime de yapışmayan ama dar sayılabilecek bir gömlek giymeyi ve gömleğimin üzerine siyah beyaz bir crop ceket giymeyi tercih etmiştim. Bu üçlünün uyumlu olduğuna kanaat getirmiştim. Bir de kolyemi takacaktım.
Kıyafeti üzerime geçirdikten sonra ayna karşısında yamuk olan kısımları düzelttim. Saçlarım hala ıslaktı ve daha onları kurutmam gerekiyordu. Masanın üzerine bıraktığım makinayı alıp saçıma rastgele tutmaya başlarken bir yandan da düşünmeye başladım.
Bu tarz partilere ve kalabalık ortamlara pek alışkın değildim. Annemi, babamı gerçekten seviyordum bu apayrı bir konuydu ama sosyal hayatımı kısıtladıkları da bir gerçekti. Sürekli olarak 'ders çalış, kazan' mantığıyla büyümüştüm ve yapmak istediğim şeyler sürekli bir şekilde ertelenmişti.
Daha çok kendi halimde takılan ve çok yakın sayılmayacak sadece sohbet ettiğim türde insanlar çevremdeydi sürekli. Hiçbir zaman her an yanımda olan ve çok yakın her sırrımı biliyor diyebileceğim bir arkadaşım olmamıştı.
Ama burada gerçekten garip şeylerle karşılaşıyordum. Kore'de küçük bir kasabadan gelmiştim buraya. Ve bu büyük şehirde gördüğüm her şey gözümde büyüyordu. Şu an kaldığım evde Hoseok Hyung ve Jungkook'un arabası vardı. Yoongi hyung'un ya da Taehyung'un var mıydı bilmiyordum ama gördüğüm sadece Jungkook ve Hoseok hyung'undu. Ve aynı zamanda okul otoparkında gördüğüm arabalar..
Sanırım ömür boyu alamayacağım tarzda arabalardı. Belli de olmazdı, sadece güzellerdi işte. Geleceğe bırakıyordum.
Düşüncelerim arasında saçlarımın kuruduğuna kanaat getirdiğimde makinayı bırakarak elimle şekil vermeye çalıştım. Dudağımı büzdüm aynaya karşı. 'Bence iyi görünüyorum.' diye mırıldandım kendi kendime.
Dudağıma biraz nemlendirici sürdüğümde tam anlamıyla hazır olacaktım.
İşlerimi bitirdiğimde fotoğraf çekilmiştim. Instagram'a girdim, paylaşmak için.
Ana sayfama direkt yeni atılmış fotoğraflar düştüğünde gülümsemeden edememiştim. Hoseok, Yoongi ve Taehyung'la takipleşmiştim geldiğim ilk gün. Aslında Jungkook'a sormaya biraz çekinmiştim ama ona da istek atabilirdim. Dudağımı ısırdım ana sayfayı kaydırırken.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.