(Yıl:2006)
"Vera! Vera kalk! Lan kalksana!" Kulağımın dibindeki bağırmaları umursamadan arkamı dönmek istemiştim ki bir anda havalandığımı fark ettim. Çığlık atıp gözlerimi açınca kucağında olduğum savaşı fark ettim. "Ruhumu alıyorsun sandım deli! Azrail misali ne yapıyorsun sen öyle?!" Sırıtıp beni yatağa fırlattığında öfkeyle bağırmıştım.
"Demir ve Nadia çağırıyor gece gece, toplantı varmış hadi!" Gözlerimi devirdiğimde yataktan kalkıp üzerime bir tane hırka geçirdim. Savaşla beraber odamdan çıktığımızda toplantı odasına yürümeye başladık. "Diğerleri nerede?"
"Onlar gitti ben seni kaldırmaya geldim." Gece gece ne toplantısı ya? Telefonumu açıp saate baktığımda saatin 3 olduğunu fark ettim. Zaten görevden gelmiştim 2 saat uyumuştum sadece. Esneyerek toplantı odasına girdiğimde geçip Aylanın yanına oturdum. "Kül kedisi de geldiğine göre başlayabiliriz." Nadia'ya göz devirdim ve arkama yaslandım.
Demir boğazını temizleyip konuşmaya başladığında ona baktım, "Veranın dosyasındaki adamın kardeşi sandığımızın aksine yaşıyormuş ve işleri devralmış." Hay sikeyim! "Hani kardeşinin öldüğünden emindin Demir?" Alayla konuştuğumda masadaki herkesin gözü bana döndü.
"Ölmemiş işte. Adam sahte kimlikle yıllardır yurt dışındaymış." Kaşlarımı kaldırıp kafamı salladım. "Ne yapacağız peki?" Nadia konuşmaya başladı bu sefer, "adamın ölmesi çok dikkat çeker. Öldüremeyiz." Yorgun gözlerimi Çağana çevirdiğimde Nadia'ya bakıyordu.
"Matheo Vitale. Adam zaten Türk değil. Ama sen adamı inatla Türkiye'de aradın. Adam zaten ölmemişti söylemiştim. Abisinden kalan belgelerin hepsinden kurtulmamız gerekiyor yoksa işler daha da karışır." Çağan'ın dediklerine hak vermiştim. Nadia salağı üstlere yararlanmak için şov yapıyordu ama hiçbir halta yaramıyordu.
"Adamın yerini tespit ettiniz mi peki?" Başımı Demir'e çevirdiğimde kafasını salladı. "Fransa'da. Bir şekilde o belgelerden kurtulmamız gerekiyor bu yüzden Eylül ve Vera ilk uçakla Fransa'ya gideceksiniz."
Eylül'le kafamızı salladığımıza Oğuz konuşmaya başladı, "bende gitmek istiyorum, her şeye karşı orada olmalıyım." Oğuz her zaman bir abi gibi yaklaşmıştı bize. "Gerek yok biz hallederiz." Oğuz kafasını iki yana salladı. "Halledebileceğinizi biliyorum ama yine de gelmek istiyorum." İçindeki Babacan duygudan hiçbir zaman kurtulamayacağını biliyordum. Sanırım sebebini bilmesem her seferinde diretirdim ama Oğuz benim olmayan babam gibiydi. Beni her şeye karşı koruyor ve koşulsuz şartsız yanımda oluyordu.
"Hepiniz gitseniz daha iyi olur sanırım." Kapıdaki Yekta'yı görünce herkes ayağa kalkmıştı. Bende kalktığımda yanımıza geldi. Adem'in üstlerindendi kendisi. "Adam göründüğünden de tehlikeli ve Fransız mafyası hepinizin gitmesi gerekiyor. Sadece Demir ve Nadia kalacak yuvada." Buraya yuva diyorlardı. Evet benim için yuvaydı belki ama asla geçmişimdeki ev gibi hissettirmiyordu.
Fransa'ya gitmek için herkes odasına girdi ve bavul hazırlamaya başladı. Bavulumu hazırlayıp kenara koydum ve üzerimi değiştirdim. Deri pantolon ve boğazlı bir crop giymiştim.
Üzerine kabanımı giydiğimde göz altlarımı kapatıcıyla kapatmaya başladım. Gözlerimin altını kapattıktan sonra elime tarağı aldım ve saçlarımı taramaya başladım. Yavaş yavaş uzamaya başlamışlardı yine. Saçlarımı bir daha hiç uzatamamıştım. Ne zaman uzasa kestirirdim. Bir keresinde Ayla bana 'bırak uzasınlar.' Demişti. Ben ise sadece acı dolu gözlerle bakmakla yetinmiştim. Ayla'nın saçları Eylül ve benim aksime çok daha uzundu. O inatla saçlarını uzatırken Eylül ve ben ise uzatamıyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ONYEDİNCİ PRANGA
Teen Fiction"Bir gün herkes intikamını alır. Ve unutma; yaşanılan hiçbir acıyı kalp unutmaz..."