2.Bölüm: Kurtuluş

20 3 3
                                    





Alnımdaki acıyla gözlerimi açtığımda karşımda bir tane kadının alnıma pansuman yaptığını fark ettim. Acıyla sızlandığımda kadın acımı umursamamış aksine yaraya daha da bastırmıştı.



"Ahh! Yavaş olsana!" Artık her şeyi alttan alan yanımı bir rafa kaldırmıştım. Kimseye müsamaha gösteremezdim. Yattığım yumuşacık yataktan doğrulmaya çalıştığımda kadının ellerini itmiştim. "Neredeyim ben? Nereye getirdiniz beni?" Hayatımda yattığım  en yumuşak yataktan doğrulurken düşündüğüm tek şey nerede olduğumudu.




Kadın cevap vermeden odadan çıkarken odayı inceleme fırsatı bulmuştum. Oda yeşil tonlarında bir odaydı ve en güzel şey kesinlikle yataktı. Her zaman kırık bir koltukta yattığım için bu yatak fazlasıyla rahat gelmişti. Elim kafamdaki yaraya giderken artık başım dönmüyordu.




Odaya yine o adam girerken geldi ve yatağın karşısındaki yeşil koltuğa oturdu. "Daha iyi görünüyorsun," tepkisiz kalınca devam etti, "ben Adem senin eğitmenin eğitmeniyim." Ne saçmalıyordu bu adam?




Gözlerimi devirdim ve karşısında dikildim. "Bakma öyle boşuna artık DEHA'da yaşayıp eğitileceksin."


"DEHA ne ve ne eğitiminden bahsediyorsun?" Tahammülüm yoktu. Ben daha bir çocuktum benden ne istiyorlardı?



"DEHA'yı bir yeraltı teşkilatı gibi düşünebilirsin. Ve burada eğitilip DEHA'ya hizmet edeceksin." Yeraltı teşkilatı mı?


"Yeraltı teşkilatı derken?" Merakıma yenik düştüm ve arkamdaki yumuşacık olan yatağa oturdum. Adam merakımı görünce keyiflendi ve cebinden bir tane sigara çıkartıp ucunu tutuşturdu. Nefret ediyordum sigaradan.




"Şu an yeraltındayız. Eğitimlerine gelince 17 yaşına kadar eğitmenler tarafından eğitilip sonrasında DEHA için görevler yapacaksın."


Şu anda 12 yaşındaydım ve tek istediğim yaşıtlarım gibi okula gidip gelmekti. Saçma sapan bir eğitim değildi. "Kabul etmezsem?"


"Kabul etmeme gibi bir lüksünüz yok küçük hanım." Cevap vermedim ve parmaklarımla oynamaya başladım. Erdem'i özlemiştim. Acaba ne yapıyordu şimdi?



"Hadi gel acıkmışsındır yemekhaneye çıkalım sonra da seni diğer arkadaşlarınla tanıştırayım." Arkadaş lafını duyunca gözlerim parlamıştı. Demek yalnız değildim.


Odadan çıktığımda bir sürü koca koca adamın ellerinde silahlar görmüştüm. Korkmamak elde değildi. O adamla asansöre bindiğimizde derin bir nefes vermiştim. Acaba diğerleri de mi zorla getirilmişti buraya? Yada bu adam bana bir oyun mu oynuyordu? Ama oyunlar böyle korkutucu olmazdı ki...






Asansörden indiğimizde geldiğimiz yerin yemekhane olduğunu fark ettim. Bir sürü yemek vardı. Keşke Erdem'de burada olsaydı... Adam önüme geçip yürümeye başladığında bende yürüdüm. Bir tepsi aldı ve tepsiyi bir sürü yemekle doldurmaya başladı. Yaptıklarının aynısını yaparken benim tepsimde sadece sarma vardı. Nasıl yiyecekti ki o kadar yemeği?







Sonra bana döndü ve elimdeki tepsiye baktı. "Tatlı ister misin?" Hevesle başımı salladığımda adını bilmediğim ama çok güzel görünen tatlıları tepsime koydu.






Elimdeki tepsimi aldı ve iki tepsiyle yürürken bende ona yetişebilmek için hızlı hızlı yürümeye başladım. Bir tane masanın önünde durduğumuzda bana dönen bakışlardan utanıp Adem'in arkasına saklandım. "Çocuklar bu Vera. Artık o da sizinle beraber eğitim görecek burada, hadi tanışın."




Adem önümden çekilip masaya tepsimi koyduğunda masadaki altı kişiye baktım. Dört erkek, iki tane de kız vardı. Kızlar bana gülümserken bende onlara gülümsedim. "Merhaba ben Eylül." Kısa kıvırcık saçlı ve buğday tenli bir kızdı. Çok güzeldi.




"Bende Ayla." Ayla'ya baktığımda onun da Eylülden geri kalır yanı yoktu. Upuzun siyah saçları ve ela rengindeki gözleriyle fazlasıyla güzel görünüyordu.



Aylanın karşısında çocuk boğazını temizlediğinde kafamı ona çevirdim. Benden bir kaç yaş büyük gözüküyordu. Hatta sadece o değil bir tanesi dışında masadaki 3 erkek benden bir kaç yaş daha büyüktü. "Bu kim şimdi? Biz dört kişi gayet iyiydik. Hadi bu iki kızı getirdiniz," gözleriyle Ayla ve Eylülü gösterdi Adem'e sonra da bana döndü, "3.bir kıza ihtiyaç yoktu, bu grubun 7. Kişiye ihtiyacı yok."






"Ağzını yırtarım senin!" Çocuğun üzerine sinirle yürüdüğüm sırada Adem eliyle beni durdurmuştu. Etrafıma baktığımda ise yemekhane de bir sessizlik olmuş herkes bize bakıyordu. "Savaş, DEHA yeni birini alırken sana soracak değil kendine gel." Savaş denilen çocuk bana sinirle bakmış sonra da önüne dönmüştü. Ademle masaya oturduğumuzda Adem'in karşısındaki çocuk bana göz kırptı ve konuşmaya başladı. "Merhaba prenses ben Görkem." Büyük ihtimalle Görkemle aynı yaştaydık ve diğer erkeklerden daha küçük olduğu belliydi.



Tebessüm ettim ve başımı salladım. Görkemin yanındaki yeşil gözlü çocuk konuştu bu sefer, "bende Oğuz, sen Savaşın kusuruna bakma o biraz yabanidir." Sanırım aralındaki en büyüğü Oğuz'du.






"Vera, ilk eğitimin yemekten hemen sonra eğitmenler sizi aşağıda bekliyor olacak. Aralarındaki en küçük ve yeni gelen de sen olduğun için sen olduğun içinde senin eğitimlerin biraz daha uzun sürecek." Yemeğimi bitirmiş ve Adem'i dinliyordum. "Eğitim falan istemiyorum! Eve gitmek istiyorum!" Adem bana döndüğünde kaşlarım çatık bir şekilde Adem'e bakıyordum.





"Hangi ev? Annenin seni bize verdiği ev mi? Yada babanın sizi terk ettiği ev mi? Yoksa her gün şiddet gördüğün ev mi?" Gözlerim dolarken dilim tutulmuştu adeta. "Sen kimsinde bizimle böyle konuşabiliyorsun?!" Masadaki tek adını söylemeyen çocuk ayağa kalkmış ve öfkeyle Adem'e bakıyordu. "Otur yerine Çağan!" Çağan denilen çocuğa baktığımda bana baktığını fark ettim. iyice ağlamaya başladığım sırada Çağan bana bakmaya devam ediyordu.




Savaş da ayağa kalktı bu sefer. "Buraya durmadan ağlayan bir çocuk getirmişsin, yazık..." savaş bir iki adım atmıştı ki kolundan çekip durdurdum. "Sen kimsinde bana acıyorsun? Kimsinde bana yazık diyorsun? Hangi vasıfla bu kadar ego sahibisin?" Gözyaşlarım gitmiş yerine öfke geçmişti.





"Bana bak kızım elimde kalırsın, bulaşma bana." Kaşlarımı kaldırdığımda Oğuz'un yanımıza geldiğini fark ettim. Tekmemi savaşa geçirdiğimde o da elini saçıma geçirdi ve bütün gücüyle çekti. Acıyla çığlık attığımda karnına sert bir dirsek atmıştım. Bu sefer de Savaş bağırarak geri çekildiğinde kolunu tuttuğum gibi arkasında sabitledim.





"Bulaşıyorum sana! Sen bana hiçbir şey yapamazsın!" Oğuz bizi ayırdığında masadaki herkes kalkmış bize bakıyordu. "Kendine gel Savaş! Kız senden en az iki yaş küçük ve yeni gelmiş!" Savaş, Oğuz'un dediklerine bir şey demeyip sinirli gözleriyle bana bakmaya devam etti. Adem'e kafamı çevirdiğimde ise gülümsüyordu. Hastalıklı herif.





Elimi Adem'e doğru salladım ve öfkeyle konuşmaya başladım. "Gideceğim buradan, hiçbir güç beni burada tutamaz."




Koşarak yemekhaneden çıktığımda arkamdan Eylül'ün sesini duymuştum ama dönüp bakmamıştım. Gerizekalı Savaş! Kendini ne sanıyorsa!




Asansörü es geçip merdivenlerden atlaya atlaya indim ve lobi gibi bir yere geldiğimi fark ettim.



Nefes nefese etrafıma bakarken dışarıya açılan kocaman bir kapı gördüm. Kocaman bir gülümsemeyle kapıya koşmaya başladım. Kurtulmuştum!














Yazar yazmaz paylaşıyorum bölümü kıymetimi bilin kabdskxnskfbkdnd

Beğenip yorum yapmayı unutmayın! sizleri çok seviyorum!

Aşkla kalın bir sonraki bölümde görüşmek üzere🫀🖤

ONYEDİNCİ PRANGA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin