12.Bölüm: Zeytin Gözlü Çocuk

0 0 0
                                    





"Uzak dur benden!" Emirden gülerek kaçarken sert bir şeye çarptım. Geriye doğru sendelerken karşımda Çağan'ı görmeyi beklemiyordum.



Sadece Çağan değil Savaş, Görkem ve Oğuz'da vardı. "Noluyor burada?" Çağan'ın sakin tutmaya çalıştığı sesiyle durmuş hepsini inceliyordum. "Kar topu savaşı yapıyoruz sevgilimle bir sorun mu var?" Emir anında dibimde bitmişti. Elini belime atıp beni kendine çektiğinde bu haline gülmek istemiştim.




Sanırım ben Matheo'yu değil Emir'i seviyordum. "Asıl sen kimsiniz?" Emir'in bozuk Türkçesine kahkahalarla gülmeye başladığımda Ayla da bana eşlik ediyordu. "Abileriyiz biz koçum da sen hayırdır?" Savaş bir adım öne çıkıp Emir'in karşısında durduğunda Ayla da yanımıza gelmişti.





"Bende sevgilisiyim sana hayırdır?" Her an birbirlerine saldıracak gibilerdi. Hayır yani görev olduğunu biliyorlar, ona rağmen işimi baltalamaya çalışıyorlardı!




"Yeter! Emir bunlar arkadaşlarım. Bakma sen onlara biraz yabanilerdir." Bu cümlem bana tesise ilk geldiğim zamanı hatırlatmıştı. Oğuz'la tanıştığımızda Savaş için demişti bunu. Oğuz'la göz göze geldiğimizde ikimizin de yüzünde bir tebessüm belirmişti.





Kimseden ses çıkmazken tekrardan konuştum, "Neden buradasınız?" Bildiğim kadarıyla Görkemin, Eylül'ün ve Savaş'ın yeni görevleri vardı ama Eylül dışında hepsi buradaydı. "Bize profesörün yazdırdığı notları verecektin Savaşta Ayla'yı almak için geldi." Oğuz'un dediklerine kafamı salladım.





"Gelin içeriye o zaman bir şeyler içelim sonra veririm notları." Hele bir içeri girelim görürsünüz siz! "Bebeğim bende gideyim artık..." Emir belimden beni kendine çekti ve anlımdan öptü beni. Yutkundum. Beni nasıl etkileyeceğini çok iyi biliyordu. "Sen bilirsin..."




Benden ayrıldığında herkese göz gezdirdi. "İyi geceler." Kimsenin cevap vermesini beklemeden arabasına bindi ve hızla uzaklaştı yanımızdan. "Geçin içeri!"




Hepsi suçlu bir çocuk gibi sessizce içeri geçerken gerçekten sinirlenmiştim. Oturma odasına girdiğimizde herkes bir köşeye oturmuştu. "Ne işiniz var sizin burada?!" Hadi diğerleri kafalarının içinde beyin taşıma gereksiniminde bulunmuyordu, peki ya Oğuz? O nasıl benim işimi tehlikeye atardı?





"İki kız, karşınızda mafya lideri var... sizi tek mi bıraksaydık?" Savaşın dediklerine göz devirdim. Bizimde bir ajan olduğumuzu unutuyordu. "Biz de ajanız farkında mısın?!" Bir yandan geçmişimle uğraşırken bir yandan görevle uğraşırken bir yandan da bebek bakıcılığı yapamazdım.





Yardımcı olmak yerine dert açıyorlardı. "Adamın kim olduğunu tam olarak bilmiyoruz Vera. Boş yere sizi tehlikeye atamayız. Yekta'nın bana attığı dosyada eksikler vardı." Çağan'ın dediklerine göz devirdim.




"Bıktım senin durmadan liderlik havalarına girmenden! Bende farkındayım bunun gördüğün üzere çözmeye çalışıyorum!" Çağana işaret parmağımı uzatmış bağırırken sinirle yerinden kalktı ve elimi savurdu. "Kendi canını tehlikeye atarak mı çözmeye çalışıyorsun lan?!"





Tam ağzımı açmış konuşacakken Oğuz ve Görkem aramıza girdi. Çağan üzerime üzerime gelirken Oğuz zorla tuttu onu. "Sadece yol gösteriyorum liderlik havalarına girdiğim falan yok!" Oğuz'u itti ve oturma odasından hızla çıktı.




Bir kaç saniye sonra kapının sertçe kapanma sesi geldiğinde yanımdaki camdan masaya  yumruğumu geçirdiğimde masa tuzla buz olmuştu.


Bende düşünebiliyordum, farkındaydım her şeyin. Her şeye burnunu sokması gerekmiyordu.




Belki de bu siniri Emirden hoşlandığımı fark ettiği içindi. "Vera! Bana bak! Kendine gel, geçti..." Savaş beni kendine çekmiş sarılırken elime baktım. Kanıyordu. Hemde çok. Ayla elimi tutmuş bez bastırırken ağlamaya başlamıştım. Elimin acısından değil sinirden ağlıyordum.





Savaş elimi görmeyeyim diye kafamı göğsüne yapıştırmıştı. Sanki gerçekten çocuğuydum... saçımı okşamaya başladığında evden çıkmıştık bile. Arabaya bindiğimizde sanki vurulmuşum gibi davranıyorlardı.




"İyiyim, sakin olun..." küçük çaplı bir sinir kriziydi sadece. Gözlerim buğulanırken gözlerimi elime çevirdim. Bileğime kadar her yerinden kan akıyordu adeta paramparça olmuştu.




"Bakma o tarafa." Savaş tekrardan kafamı göğsüne bastırdığında ağlamaya devam ettim. Kazağı gözyaşlarımla dolmuştu. "Savaş kazağına gözyaşlarım ve sümüğüm bulaştı." Boğuk çıkan sesimin ardından daha çok ağlamaya başladım.





Elim çok acıyordu. Ama kalbim daha çok acıyordu. "Sana yıkatacağım bu kazağı merak etme." Savaşın ortamı sakinleştirmek için gülerek dediği şeylere daha çok ağlamaya başladım. "Özür dilerim ben böyle olsun istememiştim." Neye ağladığımı bende bilmiyordum her şey üst üste gelmişti ve patlamıştım.




"Sakin ol Vera... geçti her şey." Aylanın söylediklerine kafamı salladım. Geçmiyordu işte... Vera ismine bile yabancı geliyordum. Kendime yabancılaşıyordum. Vera mıydım yoksa Mihriban mı? Geçmişimdeki çocuk ölmüş müydü?





Bilincim kapanıyordu. "Vera bana bak!" Gözlerimi açık tutmak istesem de başaramadım, kansız birine göre çok kan kaybetmiştim...










"Mihriban! Koşma düşeceksin!" Sokakta koşarken babamda arkamdan geliyordu. Bilyelerimi yokuşun en tepesinden bırakmıştım ve şimdi peşinden koşturuyordum.




"Kızım arabalar geçiyor dikkat et!" İstanbul'un en şıkıdım mahallelerindeydik babamla. Her yerde çok güzel evler vardı. Ne yalan söyleyeyim gözlerimi alamıyordum.




Yokuşun sonuna doğru koştururken bir tane adam ve bir çocuk gördüm. Adam yokuşun sonundaki bilyelerimi eline almış koşan bana bakıyordu. "Bu bilyeler senin mi küçük hanım?" Yokuşu bitirip yanlarına vardığımda adamın dediklerine gülümsedim.





Annem yabancılarla konuşmamı yasaklamıştı ama yabancılar da insandı, ve insanlar iyilerdi. "Evet bayım benim." Adam gülümseyip küçük avucuma bilyelerimi bırakırken yanındaki çocuğa döndüm. Benden büyük duruyordu. Kibirli zeytin gözlerini görünce beni incelediğini fark ettim. "Ne bakıyorsun zeytin gözlü çocuk?"





"Bakamaz mıyım?" Kaşlarım çatıldı. Avucumdaki bilyelere bakmaya başladım. "Bak küçük hanım bu Emir. Senin adın ne?" Babası ortamdaki gerginliği kaldırmaya çalışırken babamda gelmişti yanımıza.




"Benim adım da Mihriban." Çocuk elini uzattığında elini tutup sıktım. Benden tahminimce 5 yaş büyüktü. Avucumdaki simsiyah olan bilyeyi avucuna bıraktım. "Al bakalım zeytin gözlü çocuk, aynı gözlerin gibi bu bilye bak..."




Zeytin gözlü çocuk elimdeki bilyeyi alıp bakmaya başlarken mutlulukla gülümsedim babama. "Hadi babacığım daha bana uçurtma alacağız!"







"O iyi mi? Ne yaptınız ona?!" Babamın elini elimde hissedemezken bağırmaya çalıştım. Her şey bulanıklaştı. Zeytin gözlü çocuğun gözleri benden uzaklaşırken gözlerimi açtım. Rüyaydı. Geçmişime dair bir rüya...





Zeytin gözlü çocuk... karşımdaki Emir'i görünce gözlerini inceledim uzunca. "İyi misin Vera?"




Sanırım bulmuştum onu... zeytin gözlü çocuğu bulmuştum! "İyiyim zeytin gözlü çocuk..."












Bölüm sonu...

Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın aşkla kalın ⛓🖤

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 16, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ONYEDİNCİ PRANGA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin