SEKİZ

9.2K 397 42
                                    


Düzenlendi

Bir bağırış sesiyle açmıştım gözlerimi. Hava kararmıştı, geç mi kalmıştım uyanmak için. Oysa Sultan uyandıracaktı beni.

Bir adamın bağırma sesiydi bu, ne dediğini seçemiyordum. Yüksek çıkan seslerinden birilerine bağırıyor olabileceğini düşündüm. Hemen üzerime günlük yeşil elbisemi giyip, hafif topuğu olan ayakkabılarımı da giymiştim. Uzun dalgalı olan saçlarımı fırçalamış, hazır bir şekilde çıkmıştım odadan.

Merdivenlerden indikçe bağırma sesleri daha da netleşiyordu. Sonra o küçük miyavlama sesini işittim.

"Ama baba, istemiyorum. Benim kimseye ihtiyacım yok. Ne olur, gönder gitsin."

Küskünce omuz silkip dargın bir şekilde karşısındaki çam yarması olan adama baktığını görmüştüm Züleyha'nın. Adamın yüzünü göremiyordum arkası bana dönüktü. İki metreye yakın ve heybetli vücudu ile gözümü korkutmuştu. merdivenin yanında onları izliyordum.

"Bu konu da daha fazla itiraz istemiyorum Züleyha. Yeter artık! Şımarıklığın lüzumu yok. Eğitimini alacak, lisan öğrenecek ve hanım efendi gibi davranacaksın!"

Sert ve yüksek sesle konuşan adamın işaret parmağı da kıza doğru sallanıyordu. Kalın ve erkeksi sesi itiraz istemeyen tondaydı.

"Tamam babacığım. Öyle olsun."

Tamam derken aslında bunun tamam demek olmadığını hissetmiştim ama üzerinde durmamıştım. Sonra Züleyha beni görmüştü. Çatılan kaşları ile beni süzmüş sonra da sinirli ve sert adımlarıyla yanımdan merdivene çıkmıştı. Onun ardından bakarken o kalın ve erkeksi ses bu sefer yüksek olmayan bir seviye de işitmiştim

"Siz onun kusuruna bakmayın, zor kabullenen bir kız. Alışacaktır."

Anlayışla gülümseyip önemi yok dercesine kafamı iki yana sallamıştım.

"Önemli değil onu anlayabiliyorum, ne hissettiğini düşünebiliyorum."

Söylediklerimden sonra yüzüne bakmıştım ki gülümsemem dudaklarımda öylece asılı kalmıştı.

Mimik oynamayan yüzünü dikkatlice incelemeye başlamıştım. Siyah saçları ve esmer teni vardı. Çekik ela gözleri onu daha da erkeksi gösteriyordu. Kalın, etli ve kırmızı dudaklara sahipti. Çıkık elmacık kemikleri vardı. Büyük bir burnu vardı ama ona o kadar yakışmıştı ki. Kirli sakalları ile de süslemişti yüzünü.  Ne yapıyordum ben allah aşkına?

Hayran hayran adamı inceliyordum resmen. Hemen kafamı ahşap yerlere indirmiştim.

"Tanışamadık, ben Yıldırım Gümüşoğlu. Züleyha'nın babasıyım."

Kısık, içime kaçmış olan sesimle iyice yerin dibine girmiştim.

"Ben de Havva, çok memnun oldum efendim."

Baya memnun olmuştum hem de. Yıldırım Gümüşoğlu'nu neden gözümde çok yaşlı canlandırmıştım ki. Karşımda heykel gibi bir adam vardı oysa. Ne yapıyorsun Havva? Ağzıma hayali bir el ile vurmuştum. Patronundan etkilenemezsin. Hem sen saha dün sevdiğin adam başkasına aşık diye ağlamıyor muydun?

Ben düşüncelere dalmışken öksürük sesiyle kendime geldim.

"Size diyorum."

"Pardon, dalmışım. Kusuruma bakmayın."

Bu adam mimiklerini oynatamıyor muydu yahu? Tek bir tepki vermeden bakıyordu ifadesizce suratıma.

"Akşam yemeklerini ve kahvaltıları hep beraber yiyeceğiz o yüzden bir saat sonrası yemekten sonra çalışma odama gelin. Detayları konuşalım."

HARESE (düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin